Soner Gökten

BRICS’in Ekonomik Büyüklüğü, Şayet ABD İzlerse G7’yi Geçecek!

Halihazırda, küresel jeopolitik ortam artan rekabet ve çatışmalara sahne oluyor.

İsrail ile İran arasındaki gerilim,
Gazze’deki çatışma,
Ortadoğu’da süregelen bölgesel savaş riski,
Üçüncü yılına giren Ukrayna işgali ve belirginleşen çözümsüzlük,
Asya tarafında Tayvan ve Güney Çin Denizi özelindeki kıvılcıma dayalı tansiyon,
Avrupa’da sağın yükselişi ve bölgesel stres haline gelen göçmen sorunu…

Nereden bakılırsa bakılsın,
Dünya uzunca bir süredir görmediği yeniden yapılanma sürecine girmiş bulunuyor.
Özellikle küresel gücün yayılması birçok ülkeye yeni hareket alanları için cesaret yüklüyor,
ABD dış politikasının yönü üzerindeki belirsizlikleri ve kısaca küresel jeopolitik riskleri artırıyor.

İşte tam böyle bir ortamda Türkiye, BRICS (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika) Blokuna katılım isteğini ilan etti.

Johannesburg toplantısında onaylandığı şekliyle, Ocak 2024 itibariyle, 6 yeni üyenin (Arjantin, Mısır, Etiyopya, İran, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri) katılımıyla BRICS+ dünya manganezin %75’ini, grafitinin %50’sini, nikelinin %28’ini, bakırının %10’unu, petrol arzının %42’sini, nüfusunun %40’ından fazlasını, doğalgaz arzının yaklaşık %60’ını kontrol eden bir blok haline geldi.

ABD açısından olayı gerginleştiren diğer ve önemli bir etmen ise, BRICS+ Blokunun Dolar’ı rezerv para tahtından indirme gayreti ve planları.

22-24 Ağustos 2023 tarihlerinde Güney Afrika’da gerçekleştirilen BRICS toplantısı öncesinde en önemli konu başlıklarından birinin ABD Doları’na karşı alternatif bir altına dayalı dijital rezerv paranın yaratılması düşüncesi olduğu biliniyor ve tartışılıyordu. Artık bu düşünce netleşti; öyle ki gerek söylemlerle gerekse de hamlelerle gün yüzüne çıkıyor.

Sırasıyla 80 milyar $ ve 4 milyar $ olmak üzere özellikle Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin nette ABD tahvil satıcısı olduğunu görüyoruz. Çin’in ise 2024 ilk çeyrekte yaklaşık 53 milyar $ ABD tahvili sattığı, 2009’dan bu yana en düşük ABD tahvil stoku seviyesine ulaştığı görülüyor. Yerine ise altın alıyor.

Putin’in Rusya ve Çin arasındaki ödemelerinin %90’ının Yuan ve Ruble ile yapıldığını söylemesinin altında yatan sır da bu: Altına dayalı dijital rezerv paranın tedavüle sokulması için gerekli altyapının hazır olduğuna işaret etmek!

İşte bu ortamda, birçok uluslararası raporda, BRICS’in elde ettiği devasa ekonomik blok ile küresel ekonomik oyundaki rolü üzerine çok sayıda tahmin gelmeye başladı. Bunlardan biri, EIU tarafından ele alınan G7 ve BRICS ekonomik büyüklükleri karşılaştırması.

Hatırlatma açısından şuna da dikkatinizi çekerim. G7 Almanya, Amerika Birleşik Devletleri, Birleşik Krallık, İtalya, Fransa, Japonya ve Kanada’dan oluşmaktadır ve ayrıca Avrupa Birliği de G7 uhdesinde temsil edilmektedir. Kurumsal iktisat çerçevesinde, halihazırda uluslararası rapor ve literatürde, G7 demokratik bloku temsil ederken; BRICS otokratik bloku temsil etmektedir.

Karşılaştırmayı içeren grafiği aşağıda dikkatinize sunuyorum.

Kısa ve net şekilde grafik şunu söylüyor: 2040’ların ortalarında Hindistan’ın gayri safi yurtiçi hasılasındaki (GSYH) artışa dayalı olarak BRICS+ Blokunun ekonomik büyüklüğünün, G7 Blokunun ekonomik büyüklüğünü geçeceği öngörülüyor.

Ve işte sorulması gereken sorular;

ABD ve G7 yerinde oturup bu tahminin gerçekleşmesini bekler mi?

Avrupa’daki sağ yükseliş G7 Blokunu tehlikeye atar mı?

Hindistan’ın sahip olduğu ekonomik kapasite onu politik açısından uluslararası düzeyde stratejik bir konuma getiriyor. ABD, Hindistan’ın aklını çelebilir mi?

Türkiye’nin emtia kapasitesi sınırlı. Bu açıdan Türkiye’nin BRICS+ bünyesinde yer alma amacı emtialarını Dolar bağımlılığından çıkarma gayesi taşımıyor. O halde Türkiye’nin elde edeceği çıkarları ve karşı karşıya kalacağı kayıpları artan gerilim ışığında ve belirginleşen çift kutuplu dünya yapılanması çerçevesinde stratejik olarak ince eleyip sık dokuması gerekiyor. Kesin olan ise, Türkiye’nin ABD ve BRICS Blokları arasında jeopolitik olarak Hindistan gibi talep görecek bir ülke haline geleceğidir.

Ve son kelam olarak; bu bloklaşma hiç şüphesiz ki gerginliği ve jeopolitik riskleri süreklilik gösterir şekilde artıracak bir rüzgâr yaratmaktadır. Yani, gelecek pek huzurlu görünmüyor.

Sevgi ve vicdanla kalın…

Prof. Dr. Soner GÖKTEN