Little by Little

yazar:

kategori:

Ekonomist Atilla Yeşilada’dan ders olarak okutulacak demokrasi, yolsuzluk ve ekonomik performans yorumu:
Sevgili basınımız Ferguson’da bir zencinin polis tarafından katledilmesine Türkiye’de insan hakları ihlallerinden kat be kat daha fazla yer ayırarak insanlık ve basın tarihine geçecek çifte garabete imza attı. Hala kendine “Türk” veya “TC vatandaşı” diyenler adına üzüldüm doğrusu, başkalarının acılarıyla alay ederek keyif duyacak kadar zavallı bir toplum haline geldik. Eğer alay edecak başka toplum bulamazsak, Amerikayı Müslümanlar keşfetti, yok ABD’liler  aya inmedi, yok kadının fıtratı erkekten zayıftır diye kene poposuna tıpa olmayacak konuları HABERTÜRK ekranında saatlerce tartışarak avunuyoruz. 
Bizim basın  niye böyle yapıyor ya? Temel nedeni belli, Yargı Reformu TBMM’den geçti, sırada İç Güvensizlik Reformu var, AKP iktidarını eleştiren tek satır yazanları içeri alacaklar, mal varlılarına el koyacaklar ve bir daha Güneş yüzü göstermeyecekler. Ama bu gündemi üreten RTE’nin kafasında maksatlı ve çok  sinsice bir plan var ki artık bu piyasada ayakta kalan o nadir cesur yazarlardan biri olan Murat Yetkin keşfetmiş:
“Erdoğan bunu neden yapıyor? Hedef saptırmak için mi? Millet, Kürt meselesini, geçim sıkıntısını, cinayet gibi maden kazalarını, Ak Saray’ı, Ak Saray’da Suriye konusunda en çok ters düştüğü Rusya lideri Putin ile baş başa enerji anlaşmalarına varıp, ABD ve NATO müttefikleriyle Suriye nedeniyle bozuşmayı konuşmasın, bunları konuşsun diye mi?
AK Parti, Türkiye’de “Baskın Parti”, ya da “Hakim Parti” modeline uyan ilk partidir. Bu model, çok partili rejimlerde en az on yıl kesintisiz biçimde ve seçim yoluyla iktidarda kalınması halini anlatır, siyaset kuramında yeri vardır. Dünyada örnekleri vardır.
Örneğin İtalya’da 1944-1994 arası tam 50 yıl Hristiyan Demokrat Parti hükümetleri işbaşında kalmıştır.
Bir partinin bir dönem siyasete hakim olmasındaki en önemli iki etken bulunuyor:
1- O partinin seçmenin hayatını kolaylaştıracak (illa zenginleştirmesi değil) ekonomik ve sosyal imkanlar getirmesi,
2- Muhalefetin durağan ve kendini yeniden üretebilme düzeneklerini yeterince çalıştıramaması olarak.
İşte Erdoğan bir yandan ekonomide üretilen değerin bir kısmını, seçmeninde daha fazlasının da gelebileceği umudunu canlı tutacak kadar dağıtıyor, diğer yandan da muhalefetin dikkatini daha da dağıtıp, onlara kendilerini yenileyecek fırsatı vermeyecek tartışma maddeleriyle oyalıyor”.
Helal olsun Büyük Reisi’me benim. Çünkü, gerçek gündem olan Türkiye’de %6’dan %3’e inen büyümenin nasıl yeniden 2023 hedefi ile uyumlu olarak yükseltileceği tamamıyla unutuldu gitti.  Halefi olan Davutoğlu’nun dinleyen herkesi güldüren acemice yapısal reform açılımı fos çıkıp, Babacan’ın da artık Erdem Başçı’yı dahi korumaktan aciz olduğu çakılınca, Türkiye sadece ucuz petrole dayanarak büyüyecek bir ekonomi görünümü çizmeye başladı. Ama, ucuz petrolün dahi bizi kurtaramayacağını, gelecek sene %4 büyüme bekleyenlere ve BİST-100 için 99 bin puan, 2 yıllık gösterge tahvil için ise %5.5 bileşik faiz gibi abzürd ötesi fantastik senaryolar yazan değerli meslektaşlarıma hatırlatmak isterim.
Çünkü Türkiye gibi kelle başı geliri 11 bin dolara yaklaşan ekonomilerde artık daha ileriye gitmek için “görünmez üretim girdileri” olan demokrasi, insan hakları, adalet  ve mülkiyet haklarına saygı, şeffaflık, iyi yönetim gibi unsurlar devreye girer. Eğer bunları üretim fonksiyonuna entegre edemezseniz, Rusya gibi 6 ayda para biriminiz %35 devaluasyon yer ve bir yılda Orta Gelir Tuzağı’ndan Dar Gelir Azabı’na düşersiniz.
Evet, artık elimde çok somut deliller olduğu için rahatlıkla petrol 70 dolar  değil 20 dolara düşse dahi Türkiye’nin orta vadede %3 dahi büyüyemeyeceğini iddia ediyorum. Bu satırlarımla genç meslektaşlarıma yol gösteriyorum. Boynunuzu sıkan, sizi geceleri uyutmayan bu korku boyundurağını atın artık.  Gerçeği söyleyin. Demokrasi her gün kör bıçakla katledilirken, yolsuzluk liginde Çin’le beraber en hızlı gerileyen  2 ülkeden biri  olurken, büyüme filan lüksdür bize arkadaşlar. Deliller de ortada. Bakın Nobel adayı ve kurumsal yapı ile ekonomik performans arasındaki ilişkiyi en yakından tanıyan Türk ekonomist Daron Acemoğlu ne diyor Cumhuriyet röportajında:
Demokrasinin büyümeye çok net bir etkisi var. Ama genelde gelir adaletsizliğini azaltmıyor. Bunun üç nedeni var: Birincisi bazen demokrasi oluyor yani seçimlere giriliyor ama pek bir şey değişmiyor. İkinci neden çok daha önemli bir neden: Demokrasi genelde orta kesimin yani orta sınıfların siyasi gücünü artırıyor ve bunun getirdiği harcamalar bazen eşitsizliği azaltmak yerine artırabilir de. Çünkü büyük bir harcama var ama bu harcamaların çoğu fakir insanlara gitmiyor. 1980’lerin 70’lerin Türkiyesi’ne bakarsanız gecekondu mahallelerinde kimse yatırımda bulunmuyor, gecekondu mahallelerine kimse eğitim, sağlık, sigorta götürmüyor. Üçüncüsü ise bence en enteresanı, demokrasi genelde bir açılım da getiriyor ve bu açılım da çoğu zaman yeni teknolojiler, yeni firmalar ve dinamizmi getiriyor”.
Linki verdim, bu röportajı okumanızı tavsiye ederim, çünkü Acemoğlu, o satırlarda yalnız demokrasi eksikliğinin büyümeyi körelteceğini söylemekle yetinmiyor, aynı zamanda yakında Rusya’da olduğu gibi yerli sermayenin de kapıya yöneleceğini iddia ediyor. Bunun ilk kanıtlarını FT’de yazan ve uzun yıllar Türkiye’de yaşayıp global fonlara  yöneticilik yapan David Edgerly’nin makalesinde görüyoruz. 1-2 sene içinde Türkiye’den dışarı giden doğrudan yatırım  geleni aşabilir. Bu makalenin de
linkini burada verdim. Artık AB ve Arap ülkelerinden gelecek yatırımları unutun. AB’nin yatırım yapacak hali kalmadı, Araplar ise Müslüman Kardeşler’in sancak beyliğine soyunan RTE’a zırnık vermek niyetinde değil.
Türk parasını sınır ötesine kaçıracak üç gelişmeyi de hemen sıralayayım. Birincisi, yolsuzluk. Artık arpa sünesi  gibi endemik hale geldi. Devlet resmen sizin haklarınızı gasp ediyor ve RTE’in yakınlarına ve  kayırdığı 40-50 kadar işadamına dağıtıyor zulayı. İkincisi yakında Yargı ve İçgüvenlik  Reformu ile AKP’nin kendine hasım saydığı her işinsanının hapse atılması sözkonusu. BUGÜN ve Samanyolu TV’yi izleyin. Hissedarları Gülen Cemaati’ne mensup olabilir ama KOZA Altın binlerce aileye ekmek  sağlayan bir ihracatçıdır aynı zamanda.  Şimdi anasından emdiği sütü burnunda getiriyorlar fuzuli denetimlerle, andığım yasalar devreyi girince olacakları siz düşünün artık.   Ve en son neden ise Antalya Eğitim Şürası’nda alınan kararlar. Artık okul öncesi eğitimde karma yapı bitecek. Birinci sınıftan itibaren din eğitimi başlayacak. Haftada altı saat din eğitimi, dört saat fen eğitimi! Parası olan herkes, başta AKP’nin kompradorları, çocuğunu ve parasını  kaçıracak bu ülkeden. Dindar, kindar ve 18 yaşına gelince işsiz kalmaya mahkum bir nesil yetiştiriyorsun, RTE. Dünya ve ahrette seni onların adaletine emanet ettim.   Türkiye ekonomisine gelince, biraz petrol, biraz sıcak para, biraz Arap’a emlak, biraz turizm,  Cem Yılmaz’ın dediği gibi ”little by little, to the middle” idare eder gider işte.

Kaynak:Paraanaliz