BANKACININ ADI VAR!

Hanife Serter, bankacılık sektöründe insanı yazdı. En iyi okulları da bitirse, bir kaç dil de bilse, kendini yetiştirmiş de olsa.. Yok.. Hep yetersiz. Hep beceriksiz. İşe yaramaz. Koy kapının önüne yenisini al. 
Dışarda hep daha ucuzu var. 
 
Uzun zamandır içten içe hissettiğimiz, bildiğimiz, bazen söyleyip çoğu zaman sustuğumuz bir gerçek var.. Bu ülkede de,  bu sektörde de “insanın” değeri yok.
Evin, arabanın, telefonun, bilgisayarların, yenilenin, içilenin..her şeyin değeri var…İnsanın yok. İnsan bol. İnsan ucuz… İnsan niteliksiz çoğu zaman. İnsan değersiz..
En iyi okulları da bitirse, bir kaç dil de bilse, kendini yetiştirmiş de olsa.. Yok.. Hep yetersiz. Hep beceriksiz. İşe yaramaz.
Koy kapının önüne yenisini al.
Dışarda hep daha ucuzu var.
Yığın yığın üstelik.
Pazarlarda ortaya karmakarışık yığılmış penyeler gibi.. Seç beğen al.
Aldın da beğenmedin mi, işine mi gelmedi..
Üç gün sonra at, yenisini al. Nasıl olsa ucuza maledilmiş çok sayıda insan var kapılarda iş bekleyen. Her şeye dünden razı. Ensesine vur, lokmasını al.
Sistemin insanı değersizleştirmesi bir yana, bu ülkede kendi değerinin farkında olmayan, kendine değer vermeyen, dışarıdan o değeri talep etmeyi bilmeyen de çok insan var. Öz değersizlik duygusu milletçe öyle derinlerimize işlemiş durumda ki. Yıllarca terapi alsak içimizdeki o değeri bulamayacağız sanki.
Belki bizim çocuklarımız daha iyi durumda olabilirler ileride, büyüdüklerinde. Gözlerinin içine bakıp bakıp onlara onları ne kadar çok sevdiğimizi söylediğimiz için. Bir şey kırıp döktüklerinde kızmadan bağırmadan sakince yaklaşıp ” sana bir şey oldu mu ?” diye sorduğumuz için..
Ne giyeceğine, ne yiyeceğine fazla karışmayıp seçenekler sunduğumuz, “sen hangisini istersin ?” diye sorduğumuz için. Küçük masum yalanlarını duyduğumuzda dünyanın en büyük günahıymışçasına yüzlerine vurup onları suçlamadığımız, küçük yaşlarda küçücük hatalarından dolayı delilsiz yargılayıp , asmadığımız için..
Onlar kendi değerlerinin daha çok farkında olacaklar ve daha azına razı olmayacaklar belki. Köle düzeninde çalışmaları kendilerine yakıştıramayacaklar. Gündüzlerini, gecelerini üç kuruşa satıp, yollarda, plazalarda koşuşturmayı ” yaşamak” sanmayacaklar.  Haklarını bilecek, haklarını arayacaklar belki. O çok istedikleri şeyi anne babaya aldırmak için tutturdukları gibi tutturacaklar patronlar karşısında, vazgeçmeyecekler, pes etmeyecekler, sessizce bir köşeye sinip beklemeyecekler . Belki onlar çalışandan çok patron olmayı isteyecekler hatta, daha azıyla yetinmeyecekler.. Çünkü onlara bir şeyi çok çok istediklerinde, ısrarla talep ettiklerinde elde edebileceklerini öğretiyoruz farkında olmadan.
Bizim çocukluk kayıtlarımızda, çok sevdiğimiz bir şeyin alınmasını istediğimizde ” Şimdi zamanı değil.., o kadar paramız yok, evdekilerle oyna onların nesi eksik, sus bakayım olmaz dedim, bitti !” .. vb. cümleler var. İç seslerimizde de hala bu sözler kayıtlı. O yüzden bizim nesiller hala bir şeyi ısrarla talep etmeyi bilmiyor, çabuk vazgeçiyor, kolay pes ediyor , hakları konusunda ısrarcı olmayı bile kendine yakıştıramıyor. Cezalandırılmaktan öylesine korkuyor ki ısrar ettiğinde, kimseye gerek kalmadan, çoğu zaman kendi kendisini susturuyor.
Oysa yeni nesil çocuklar, çocuklarımız  çok farklı söylemlerle büyüyorlar artık. O yüzden hayatları bizlerden farklı olacak. Kolay olacağını söyleyemeyiz, elbette onlar da farklı farklı zorluklar yaşayacaklar ama belki de bizim yaşadığımız kadar sessiz ve sözsüz kalmayacaklar haksızlıklar karşısında…Kendi değerlerinin farkında olarak, kimsenin onları değersizleştirmesine izin vermeyecek kulak asmayacaklar.
Gençlerle ve daima genç kalanlarla yaptığımız  , değerlerine uygun meslek seçimleri konusunda farkındalık yaratma amaçlı ” İzotomi “çalışmalarımızda da bunu gözlemliyoruz sık sık. Yeni nesil daha özgür ve gümbür gümbür geliyor ardımızdan. Bunu fark etmeyen, “nitelikli köleler” arayan kurumlar çok yakında zorlanmaya başlayacaklar ve bu da artık onların sorunu olacak .