KURALLARI ÇİĞNEDİK AMA KAR ETTİK!

Bankalar yetişmiş  ve nitelikle elemanlarını bir bir çıkartıyor. Özellikle teftiş ve iç kontroldeki tecrübeli kadrolar bir bir yok ediliyor.
” Kuralları çiğnedik ama kar ettik.” savunmasının kabul gördüğü, onaylandığı, neredeyse takdir edildiği ortamlarda yaşanan ahlaki bozulmanın geri dönüşü yok gibi .
Tüm denetim mekanizmalarının felç edildiği, önemsizleştirildiği, etkisiz, yetkisiz, işlevsiz hale getirildiği sistemlerde  er ya da geç çöküş olması kaçınılmaz .
Bu durumda bazıları için tek çare kaçıp kurtulmak iken bazıları için ise yapılacak tek şey çaresizce beklemek.
Bir zamanlar Teftiş kurulları Bankaların en önemli  ve üst düzey yöneticilerini yetiştirdikleri en kritik birimlerdi..
Sınavlarla ince eleyip sık dokuyarak seçtikleri , en iyi okullardan , en iyi derecelerle mezun olmuş öğrencileri işe alıp,  kanun, kural, mevzuat, etik, adap öğretip, Bankacılık alt kültürünü aşılayıp , yetki ve sorumluluk vererek, en zor şartlarda, en örnek şekilde çalışmaya zorlayarak müfettiş ünvanı ile tüm sahada ( Türkiye genelinde ) karış karış dolaştırarak yetiştirirlerdi.
İstanbul’dan Diyarbakır’a, Samsun’dan Antalya’ya, Edirne’den Ağrı’ya ne çıkarsa şansına mantığıyla, teftiş, inceleme, soruşturma görevleri ile disiplinli ve özverili bir şekilde görevini yapan kıdemli müfettişler,  Kadroların el verdiği hızda ve sayıda Genel Müdürlük ve Bölge Müdürlüklerinin idari kadrolarında sabit görevlerle görevlendirilirken, yine mevzuata, etik ilkelere bağlı, değer katan, sorun çözen, adil olan bir yönetim anlayışını benimseyerek çalışmalarını sürdürürlerdi.
Uzun yıllar sahada olmanın tecrübesi ile büyük resmi görür, bölgesel farklılıkları, yerel sorunları gözler, potansiyel riskleri öngörür, raporlarla üst yönetimlere olabilecek en tarafsız ve açık sözlü şekilde iletirlerdi. Bunu yaparken şube personeli, idarecisi,  ve müşterileri ile etkin iletişim kurup, hinterlanddaki diğer bankaların durumlarını analiz edip , ekonomideki genel gidişatı gözönünde bulundurup geniş bir bakış açısı sunarlardı. 90’lı yıllarda tohumları atılıp,  2000’li yıllarda hayata geçmeye başlayan değişimler sonrası , Bankacılık’ta ” pazarlama odaklı” olarak adlandırılan kültürel bir değişiklik yaşanmaya başladı.
Bu süreçte özellikle Teftiş Kurulundan yetişmiş ve yetişmekte olan yönetici, idareci adaylarına karşı dışardan ithal edilen yeni kadrolar tarafında gizlenemeyen bir alerji,  açık bir tepki gözlenmeye başlandı ki dürüst olmak gerekirse bu durum “kalp kalbe karşı derler” türünden  bir duygu durumunu da içermiyor değildi.
Her iki taraf da birbirinin ” iş bilmezliği” konusunda taraflı ön yargılara ve tespitlere sahipti. Değişim sürecinde ” ev sahibi ” durumunda olan Teftiş kökenli yöneticilerin büyük çoğunluğu yine ” görev bilinci “ ile üzerlerine düşen, kendilerinden bu süreçte beklenen katkıları fazlası ile yapmaya ve yeni gelenlere yol göstermeye, yol açmaya devam etti.
Tüm bunlardan bahsetmeme sebep, ülkenin de gündeminde olan “ denetimsiz”, ” sorumsuz”,” çıkarcı” , ” pragmatist “, ” günlük” yaklaşımların sonuçlarının uzun vadede kurumlara ve ülkeye ne kadar büyük zararlar verebileceğini çok yakında yaşayarak görecek olmamız.
 
Hakkaniyet, liyakat, adalet gözetmeksizin tepelere çıkarılan adamların , kural tanımaz , çıkarcı, sömürgeci , yalancı, talancı davranışlarının sonuçlarının cezasını  en alttakilerin ödemeye mahkum ediliyor ve edilecek olması.
 
Her ne seviyede olursa olsun herkes yapmakta olduğu işin ” etik” olup olmadığını sorgulayıp, kanun, kural, mevzuat gerekleri konusunda bilgi sahibi olmadığı, öz denetim mekanizmaları çalışmadığı  sürece daha çook bedeller ödeyeceğiz milletçe.
 
Ve görünen o ki, her konuda olduğu gibi ” bedel ödetme ” konusunda da Bankalar birinciliği kimseye kaptırmayacak.