Aç bank, Mobbingin Bankası

Hanife Serter o bankayı yazdı. Hangi banka bu? Bilançosu büyürken itibarı küçülen, personelini mobbing ile canından bezdiren. Bakalım siz tanıyacakmısınız?
Başlıktaki tabirler bana ait değil. O kadar yaratıcı düşünemezdim.
Bunlar halk arasında bazı bankalara takılan isimler, sloganlar.
Hangi Banka’yı kastediyorlar hiç bilmiyorum. Kim üstüne alınırsa artık.
Yazılarımdan yarası olanların gocunduğunu biliyorum.
Yarası olmayanların gocunmadığını umuyorum.
Hoş, bankacılık yapıp da yara almamak ne mümkün?
Tüm sistem insan ruhunda yaralar açmak üzerine kurulmuş sanki.İşten attığı, işsiz bıraktığı  personelini bile  çağrı merkezlerinden aratarak kredi pazarlamaya çalışan bankalar olabilir belki. Yirmi yıl kendisine hizmet etmiş personelinin hesabından işten attığının ertesi günü masraf kesmeye, ücret yansıtmaya başlayan, arabulucu görüşmelerine göstermelik komik tekliflerle gelen aç bankalar. 
Kaç insan yerlerse yesinler , doymuyorlar. İştahları pek açık. Komisyon, masraf alma konusunda da hiç boğazlarından kısmıyorlar.
Seviyorlar böyle fast food  tarzı  beslenmeyi.
Önlerine geleni affetmiyorlar. Çiğ çiğ yiyorlar. Yapmayın böyle “obez” olursunuz, erken gidersiniz diyenlere kulak asmıyorlar. ” Büyüdük biz” diye seviniyorlar. Öyle büyümeye büyüme denmeyeceğini sanki bilmiyorlar.
BİLANÇO BÜYÜYOR İTİBAR KÜÇÜLÜYOR
Onlar büyürken, itibarları küçülüyor farkında değiller. Rakamlar yanında itibar dediğiniz nedir ki ? İtibar ölçenlere de itibar etmiyorlar. Tartıda ağır çekmek marifet gibi, sağlıklı gelişmenin, aklıyla, ahlakıyla birlikte büyümenin değerini kavrayamıyorlar. Yönetmekten, idare etmekten tek anladıkları da mobbing yapmak. Öyle bireysel de değil. Sistematik olarak bezdiriyorlar. Hazır maşa olan satış Müdür’leri de var ellerinin altında. Şubede çalışıp tek ürün satmamış kişileri bile bölgelere Satış Müdürü olarak koyuveriyorlar. Yeter ki rakamlarla oynamayı bilsin, ruhsuzca, hiç sorgulamadan, robot misali dediklerini yapsın. Günde beş vakit telefon açıp, gücünün yettiğine fırçasını atsın. Gücünün yetmediğine de ” performans yetersizliği” reçetesi yazıp ipini çeksin. Gerektiğinde mahkemeye çıkıp yalan söylesin, gerektiğinde amirinin çantasını taşısın. Ünvanı müdür olsun da, kimse vasıfsızlığını anlamasın, sorgulamasın, Genel Müdürlüğün uzaktan kumandası olarak , kişiliğini bir yana koyup, vasıfsızca iş yapsın.
Herkesin yapacağı iş de değil hani. Herkesin çekeceği dert değil. Kapı çarpan, duvar tekmeleyen, telefon kıran, öfke kontrol sorunu olan bölge müdürleri ile çalışmak duygusal kontrolün de ötesinde, duygusuzluk isteyen bir kişilik özelliği gerektiriyor sanırım. Bu da sadece ağır psikopatlarda var.
Bu arada her bölge müdürü, her satış müdürü de böyle değil tabii. Çok değerli istisnaları var. Bizzat tanıdıklarım ve tanımadıklarım. Birlikte çalıştıklarının yüzünü güldürmüş, motivasyonunu arttırmış, özgüvenlerini yükseltmiş, egosunun kölesi değil efendisi olmuş. Esprili, neşeli, güleryüzlü, sempatik. Çalışma arkadaşları gözünün içine bakıyor, ne derse yapmak için gönüllü oluyor. Seviyor ve seviliyorlar. Bu duygusal bağ en zor işleri yaparken bile şikayet etmemelerine yetiyor.
Hayatın sırrı tek bir kelimede saklı gibi geliyor bana böyle örnekleri gördükçe. Sevgi öyle bir güç ki , her türlü zorluğu yeniyor.
Sevdiğiniz işleri, sevdiğiniz insanlarla yapmanız dileği ile…