NEREDE O BALLI GÜNLER

Bankaların artık keyfi kaçtı. Parayı ucuza satmak bir yana, önceden satılanları zamanında geri toplamak önemli bir gündem maddesi olmaya başladı bile. 
Son yıllarda dizelerini kürsülerden çok sık duyduğumuz bir şiir bana bugünlerde Bankaların ve Merkez bankasının  içine düştüğü durumu hatırlatıyor  :
“Sakın kader deme kaderin üstünde bir kader vardır… Ne yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır…” ( Sezai Karakoç )
Göklerden olmasa da yukarılardan, yükseklerden bir yerlerden öyle kararlar geliyor ki, ne Merkez Bankasının ne de Bankaların gücü bu kaderi değiştirmeye  yetmiyor.
Enflasyon ve kurlar yükselirken, faizin düşürülmesi konusundaki ısrarlı dilekler, temenniler, sitemler, dualar, neredeyse emirler  
Bankaların duvarlarında adeta yankılanıyor.  Göstermelik de olsa düşürülen, düşürülmüş gibi yapılan konut kredisi faizleri piyasalara istenen morali vermeye yetmezken, gittikçe daha pahalıya aldığı malı daha ucuza satması istenen her tüccar gibi, Bankaların da keyfi günden güne kaçıyor.
Parayı ucuza satmak bir yana, önceden satılanları zamanında  geri toplamak önemli bir gündem maddesi olmaya başladı bile.
PARANIN MALİYETİ VAR
Yurt içinde Merkez Bankası üzerindeki baskı ile kontrol altında tutulmaya çalışılan faiz maliyeti ,  Yurt dışından sendikasyon olarak alınan  paralarda işe yaramıyor.  Hem faizler hem de kur artışları nedeniyle dış kaynakların maliyeti her geçen gün artıyor ve Bankalar da birer işletme sonuçta, Merkez Bankası hariç hiçbiri para basmıyor. 
Tüm karmaşık, karizmatik, süslü tanımlar bir yana, Bankaların işi para alıp, para satmaktır.
Para tek başına bir mal olmadığı için onun değeri ancak ne kadar ” mal” alabileceği ile ölçülür. Bankaların amacı parayı olabildiğince ucuza alıp, pahalıya satarak kar elde etmektir.
Bunun için verdiği kredinin faizinin , topladığı ( TL , Döviz ) mevduatlar için ödeyeceği faİzden yüksek olmasından daha doğal bir hesap olamaz. Diğer taraftan Bankalar, az kişi ile çok iş yapıp, şubesiz bankacılık kanallarını daha iyi kullanarak ve  operasyon maliyetlerini azaltarak işletme giderlerini düşürmeyi başarmış , köfteyi ucuza satıp yanındaki içecekten para kazanan fast food işletmesi mantığı ile kredinin yanında sattığı sigorta, kredi kartı, yüksek faizli eksi hesap ürünleri ile faizlerin düşük göründüğü dönemlerde dahi en yüksek karları yakalamayı başarmıştır.
Bankalarımız işini bilir. Krizleri bile fırsata çevirir. Onlar her durumda kendilerini sağlama alacak güçtedir. Ama ekonomik koşullardaki bozulmalar nedeniyle ne zaman yüksek faturalar çıksa, o fatura Milletçe ödenir. İşletmeler bir bir kapanmaya başladığında, çalışanlar işsiz kaldığında, maaş alamadığında, ödenmeyen kart borçları, kredi taksitleri, takibe düşen tüketici, konut, taşıt kredileri toplumun huzurunu kaçırmaya başladığında, kimse tüketmek istemediğinde, istese de tüketemediğinde, tüm hesaplar bozulur. Hesapların bozulması ise bazen daha doğru, dürüst, düzgün hesaplar yapılması için bir vesiledir. 
ÜCRETLER VE KOMİSYONLAR
Bankaların tepesindekiler rahat uyuyor mu bilinmez ama alt katlarda uykular kaçmaya başladı bile. “Türkiye’de Bankacılık sektörü sağlam” imajı durumu bir süre idare edilebilir kılsa da bankacılar için zor günlerin başladığı bir gerçek. Bir yandan ucuz kaynak bulmak, bir yandan sattıklarını geri almak, bir yandan faiz artışına direnen yönetimlerin dolaylı maliyetlerine katlanmak, bir yandan da parayı doğru yerlere iyi fiyata satmak zorundalar.
İşler iyi gitmediğinde azalan işlemler nedeniyle,  İşlem adetlerine bağlı olarak aldıkları ücretler, komisyonlar düşecek, kredi adetleri düşerken satılan ve yenilenen sigorta sayısı ve dolayısı ile komisyonları azalacak, geri dönmeyen krediler maliyetleri arttıracak, piyasalarda alışveriş ( POS ) ciroları düşerken buradan sağlanan gelirler azalacak.  
Bir zamanlar fazlasıyla  ” canlı” olan piyasaların suni solunum cihazına bağlanmış hasta misali dışarıdan verilen desteklerle hayata tutunma çabası bakalım ne kadar süre işe yarayacak. 
Yine de çıkmayan candan umut kesilmez. Hem ne demiş şair aynı şiirde ?
“Mezarlardan bile yükselen bir bahar vardır .”
( Not: Şiir, onu yazana ait değildir, ona ihtiyacı olana aittir. Postacı Filminden )