Bankacılar çok yıprandı!!!Payını istiyor…

yazar:

kategori:

Hanife Serter, yıllardır konuşulan ama bir türlü gerçekleşmeyen BANKACILARA YIPRANMA PAYI’nı gündeme getirdi. 
Geçtiğimiz hafta boyunca Paramedya grubunuzu takip eden binlerce üyenin katılımı ile bir dizi anket çalışması yaptık. Katılımcılar gizli, sonuçlar herkese açıktı doğal olarak. Sorulara verilen cevaplar bankacıların yıpranma payı konusundaki düşüncelerini net şekilde ortaya koyuyordu. Ankete katılanların yüzde 98’i bankacılara da yıpranma payı hakkı tanınmalı diyordu. 
Yıpranma payı; çalışma koşulları ağır olan mesleklerden daha çabuk emekli olunmasını sağlayan yasal bir hak tanınması anlamına geliyor. Bu hak son olarak , yıllardır fiili hizmet zammı bekleyen sağlık çalışanlarına  verildi. Yeni düzenleme ile başta doktor, hemşire, eczacı olmak üzere sağlık alanında çalışanlara yılda 60 gün yıpranma payı hakkı tanındı. Böylece 400 bine yakın çalışan erken emekli olabilecek. Dört yıl boyunca sürekli gündemde olan konu, sonunda sağlık alanında çalışanlar lehine çözülmüş oldu. 
GEÇERLİ NEDENLER VAR
Sağlık çalışanlarına tanınan bu hakkın bankacılara da tanınması için aslında çok geçerli gerekçeler var. Sürekli “para” sorumluluğu taşımanın, yüksek hedefleri gerçekleştirmenin, baskıcı ast, üst ilişkilerinin, zamana karşı yarışmanın yıpratıcı etkileri bir yana Bankacı’ların sağlık çalışanlarına göre çok dezavantajlı oldukları bir durum daha var. Hastaneye gitmekte , tedavi görmekte zorlanıyorlar. “Hasta” olsalar da, ” hastaları” olsa da , doğum yapsalar ya da çocukları doğsa da izin almaları, rapor kullanmaları hatta bu rahatsızlıklarını üstlerine ifade etmeleri bile adeta başka bir dert. 
Çünkü bu sektörde ” hasta olmak”, ” hasta bakmak” ,” doğum yapmak” , ” rapor almak”, ” izin kullanmak” neredeyse gizli ve yazılı olmayan ama sözlerle , ifadelerle sürekli  hatırlatılan bir yasak niteliğinde. Birçok bankacı bu nedenle hasta hasta çalışmayı, kariyerden vazgeçmeyi göze alamadığı sürece çocuk doğurmamayı, anası, babası hastalanıp da bakıma muhtaç olmasın diye bol bol dua etmeyi tercih ediyor. Yaptığımız ankette sorduğumuz 
YIPRANMIŞ RUHLAR
“Çok hasta olduğunuz halde rapor ya da izin almaktan çekindiğiniz için işe gittiğiniz oldu mu ?” Sorusuna yüzde 90’ın üzerinde ” evet” cevabı verilmesi de bunu gösteriyor. Sorunun altına gelen yorumlar ise sektördeki acımasızlıkları gözler önüne seriyor, okurken bile yürek dayanmıyor, bunları yapanlar insan mı, kendi çocukları, anaları, babaları yok mu, hiç mi halden anlamıyorlar sorusunu sorduruyor. 
Bankacılar, bu baskılanmış ruh hali ile bu yoğun çalışma temposunda , iş stresi, parasal işlemler ve kredi işlemleri gibi maddi sorumluluklar altında ezildikçe eziliyor, yıprandıkça yıpranıyor. Bunu örgütlü olarak dile getirebilecekleri bir ortam da yok ne yazık ki, bu sektörde herkes kendi bacağından asılıyor, kimse kimsenin derdine derman olamıyor. Konunun farkında olan, kendilerine sık sık başvurulan sendikalara duyulan güven ise ne yazık ki yerlerde. Yine Paramedya takipçileri ile yaptığımız bir ankette çıkan sonuçlara göre Bankacıların yüzde 87’si sendikalara güvenmiyor. İşverenlerin markalarına mı , çalışanlarına mı değer verdiği konusunda sorulan soruya ise çalışanların yüzde 88’i “markaya” diye cevap veriyor, kendisine verilen değeri hissedemiyor. İşverenlerin çalışanlarına ” çip takması” fikrine karşı çıkanların oranı ise yüzde 90. 
SABRI TAŞIYOR
Dışarıdan bakanlarca, “Rahat iş,kışın sıcak, yazın serin..” olarak bilinen bankacılığın dışı başkalarını, içi çalışanlarını yakıyor. Bu yangın ne zaman sönecek, yandığı sürece daha başka kimleri yakacak, ne kadar büyüyecek bilinmez.. Tek bildiğimiz bankacılar artık çok doldu ve taşmak için bir bahane arıyor. Bu bahaneyi yaratmadan önce tüm kurumların kendine çeki düzen vermesi, işverenlerin bu çığlıkları duyması, kanun koyucu ve uygulayıcıların bu sistemin içinde yaşanan sessiz ama derinden acı veren yıkıcı dramlara kayıtsız kalmaması gerekiyor. 
Paramedya olarak şahitlik yapmak ve uyarmak bizden, aksiyon almak kurumlardan ve devletten. Çünkü bankacılar artık sadece hedefler için ” aksiyon planı” konuşulmasını değil, kendilerinin “insanca yaşama ve çalışma ” hakları konusunda da aksiyon alınmasını bekliyor.