Ekonomide ve Piyasalarda GÜVEN problemi var!

yazar:

kategori: ,

Usta Hazineci’den ekonomi yorumu. Döviz kurlarında gözlenen bu yükselişin tek bir sonucu vardır:  GÜVENSİZLİK.
Zamanın hükümeti, 16 Nisan Referandumundan önce kamuoyuna “Başkanlık Sistemi  gelince işsizlik düşecek, enflasyon inecek, TL değer kazanacak, ekonomimiz uçacak ilk 10 ülke arasına gireceğiz” vaatlerinde bulunmuş, referandumdan “evet” sonucu çıkıp Başkanlık Sistemi gelmesine karşın ekonomideki kötüleşme devam etmiştir.
Seçim Kararı Niçin Alınmıştı ?
Referandum sonrası Cumhurbaşkanı hem partisinin başına geçmek, hem de hükümeti yönetme imkanına kavuşmuş ve 1 yıllık geçiş sürecinde icranın başında kalmayı garantilemişken, Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekilliği seçimlerini öne alma gereği hissetmişti hatırlıyor musunuz? Çünkü ekonomideki sinyaller kötüleşmenin devam ettiğini ve referandumda verilen vaatlerin aksine ülkenin hızla fakirleştiğine işaret etmekteydi.
Piyasalarda neler yaşanmıştı
Yine hatırlarsanız TCMB’ye faizleri düşürmesine yönelik baskılar dilden dile dolaşmaktaydı ve TL USD karşısında sürekli değer yitirmekteydi. AKP Genel Başkanı Londra’da Bloomberg’e verdiği röportajda 300 yıllık ekonomi literatürüne ters “faiz enflasyonun nedenidir, faiz düşürülürse enflasyon da düşer” şeklinde bir açıklama yapmasının ardından, uluslararası fon yöneticileri adeta panik halinde TL pozisyonlarından çıkmaya başlamışlar ve TL ilk aşamada 4,90 seviyelerine kadar gerilemişti. Bakan Mehmet Şimşek AKP Genel Başkanının bu açıklamasından yaklaşık 1 hafta sonra Londra’dan dönmüştü ve gerekçesi de fon yöneticilerini ikna etmeye çalışmasıydı. Yine hatırlayacağınız üzere 24 Haziran 2018 seçimlerinden önce makro ekonomik göstergelerde devam eden kötüleşmeye hükümetin hiçbir önlem almaması ve TCMB üzerindeki bağımsızlık kuşkuları ve faiz yükseltmemeye yönelik baskılarla birlikte ABD ile yaşanan Rahip bunalımının tetiklemesiyle daha önce 4,90’dan dönüş yapan USD kuru bu kez 7,29 seviyesine kadar 7 günlük sürede %62’lik yükseliş yaşamıştır. USD kurunda  2018 yıl başından itibaren Ağustos ayına dek süregelen artış %95 düzeyindedir. Döviz kurlarında gözlenen bu yükselişin tek bir sonucu vardır:  GÜVENSİZLİK.
Güven Kolay kazanılmıyor
 Hükümetin son 5 yıldır uyguladığı genişlemeci, kontrolsüz ve sağlıksız büyüme politikalarının piyasada yarattığı güvensizlik 2017 yılında KGF kanalıyla ekonomiye enjekte edilen 200 milyar TL büyüklüğündeki likiditenin verimli alanlardan ziyade inşaat ve altyapı yatırımları gibi geri dönüşümü uzun yıllara ya da çok az olan alanlara akıtılması ve üstelik finansal açıdan batık konumdaki firmalara yönlendirilmesi sonucu, niteliksiz ve kontrolsüz büyüme olarak karşımıza çıkmıştır. 2013 yılı Haziran ayından itibaren dünyada mevcut genişlemeci para politikalarının FED tarafından sonlandırılmasının yaratacağı deprem etkisi hesap edilmeden sürdürülen borçlanmaya dayalı büyüme, cari açığımızı arttırmış ve borç veren finansal kuruluşlar ve rating kuruluşları tarafından Türkiye’nin en zayıf ekonomik görünüme sahip ülkeler listesinde olduğu ilan edilerek mevcut risklerimize dikkat çekmişlerdi.
Piyasa Nasıl Davrandı söylenmeyen gerçekler neydi
Özetle önce yabancı yatırımcılar TL’den çıkmışlar, ardından yerli büyük yatırımcılar ülkeyi terk etmişler ve kurdaki dalgalanmanın yarattığı fakirleşmeyi en son fark eden küçük ve bireysel yatırımcıların da iştirak etmesi ile TL ABD doları karşısında zayıf seyrini sürdürmüştür. BDDK verilerine göre, bankalardaki mevduatın %50 den fazlası döviz tevdiat hesaplarında bulunmaktadır. Bu durum ekonomi politikalarına ve hükümete olan güvensizliğin boyutunu gözler önüne sermektedir. 31 Mart seçim sürecinde yapılan harcamalar sonucu (TCMB 2018 yılı 33 milyar TL’lik karının hazineye devrini de hesaba kattığımızda) bütçe açığı Ocak-Mart 2019 döneminde 36,2+33=69 milyar TL olarak gerçekleşmiştir. TCMB’nın açıkladığı rezerv rakamları da dikkat çekici biçimde azalmıştır. 28,5 milyar USD olarak açıklanan net rezerv rakamının aslında 16 milyar dolar düzeyinde olduğu tahmin edilmektedir.  Zira, bankaların döviz tevdiat hesaplarındaki artışlar nedeniyle TCMB’de tuttukları Döviz Munzam Karşılıkları net rezerv rakamı içinde gösterilmektedir. Hal bu ki bu rakam bankaların hatta mudilerin parasıdır ve net döviz rezervi olarak gösterilmesi (TCMB ve Hazinenin sahip olduğu döviz olmadığı için) sakıncalı bir durum yaratmaktadır.
Makro göstergeler ne kadar gerçekci
Bir başka güvensizlik konusu da, açıklanan makro ekonomik istatistik verilerinin güvenilirliğidir. Örneğin; enflasyon sepetinde yer alan ürünlerin ağırlıklarının sürekli değiştirilmesi ya da sepete dahil edilen ürünlerin sabit olmaması enflasyon rakamlarının güvenilirliğine, işsizlik tanımı yapılırken iş aramaktan vazgeçenleri n işsiz sayılmaması işsizlik rakamlarının güvenilirliğine ya da BDDK tarafından açıklanan “tahsili gecikmiş alacaklar” kaleminin hala %4 düzeyinde gösterilmesinin (ki bir çok bankaya batık kredilerin yapılandırılması ile ilgili baskı yapıldığı söylentileri artmıştır ) bankacılık sektörü rakamlarının güvenilirliğini zedelemektedir. Unutulmamalıdır ki dışa açık kapitalist bir ekonomide, verilerin ne kadar önemli olduğu Yunanistan istatistiklerinin gerçeği yansıtmadığının anlaşılması ile çok daha iyi anlaşılmıştır.
Algı operasyonları doğru mu?
Sonuç olarak, finans piyasalarında spekülasyon yapmak ne kadar yasal ve gerekli ise, devlet ve hükümet eliyle manipülasyon yapmak da o derece tehlikelidir. İktidar sahiplerinin ekonomide güveni tesis etmek için yapmaları gereken algı yönetimi değil, gerçek rakamları halka ve yatırımcılara sunmak, kötü gidişatı tersine çevirmek için yapılması gerekenleri dürüstçe ve ehlince saptamaktır. Saptanan bu reçeteyi de layıkıyla uygulamaktır. Aksi sadece kötü gidişatı derinleştirmekten ve telafisi mümkün olmayan sonuçlar yaratmasından başka bir işe yaramayacaktır.
Yapısal reformlar niçin yapılmıyor
Neden bir türlü yapılması gereken yapısal reformlar geciktirilmekte, zamanında aksiyon alınmamaktadır ? Sebebi gayet açıktır. 15 yıldan fazla uygulanan sermaye yanlısı neo liberal politikalar sonucu  ekonominin  iflas ettiğinin kabul edilmesi demek,  bu güne kadarki uygulamaları tartışılır hale getirmek demektir. Yukarıda saydığımız, güven problemi yaratan politikalar, bu andan itibaren uygulanmaya sokulacak reformların getireceği ilave yüklerin kabullenilmesi  konusunda geniş halk kitlelerini ikna etmekte engel oluşturacaktır. Ayrıca denetim mekanizmalarından pek haz etmeyen yönetim anlayışına sahip olmak, hesap verme yükümlülüğü gibi hususlar,  haliyle sorumluları korkutmaktadır. Popülist politikalar bir işe yaramadığı gibi ileriye yönelik umut da vermemektedir. Siyasi İslam söylemleri ile gelinen noktada umutların yitirilmesi sinyalleri görülmektedir. Siyasi İslam kadroları yeni bir dil geliştirememekte kendini tekrarlayan ve çözüm üretemez bir konuma gitgide saplanmaktadır.  Görünen o dur ki, iktidar, cari ekonomik tablonun ülkeyi getirdiği noktadaki sorumluluğu itibarı ile hem uluslararası yatırımcılar hem de yerli yatırımcılar nezdindeki kredisini tüketmiştir. İçine düşülen ekonomik kriz ortamından çıkış ancak, yepyeni , şeffaf, hesap verilebilir ve yazının ana temasını oluşturan güven ortamını tesis edebilecek bir siyasi anlayışla mümkün görülmektedir. Önümüzdeki süreçte belirleyici olacak en önemli unsur, mevcut iktidarın  durumu ne kadar zamanda kabulleneceği ve demokratik bir olgunlukla  ülkeyi seçime götürüp götürmeyeceğidir.
Erden Armağan ER
erdener1970@gmail.com