Samimiyetsiz Bankacılık

Hanife Serter, bankaların bol keseden aldığı ödülü ve sık sık para ile televizyona çıkan yöneticileri yazdı: On tane program da gezseniz , türlü çeşit ödüller de alsanız sizin nasıl bir işveren olduğunuz sahada sizin için çalışmakta olan insanların gözlerinden , seslerinden , ifadelerinden okunuyor .
Bazı kurumların yüksek bütçeler ayırarak IK yetkilileri üzerinden yapmaya çalıştıkları PR amaçlı yayınları  çok gereksiz buluyorum.
On tane program da gezseniz , türlü çeşit ödüller de alsanız sizin nasıl bir işveren olduğunuz sahada sizin için çalışmakta olan insanların gözlerinden , seslerinden , ifadelerinden okunuyor .
Sosyal medyada hiçbir çıkar amacı gütmeyen platformlarda yer alan yazılar, yorumlar kurumların iç yüzünü ortaya döküyor. Vitrine konulan mankenler, medyada yer alan fotoğraflar, reklamlar yüz yüze yapılan bir görüşmedeki samimi ifadelerin  yerini tutmuyor.
Geçtiğimiz hafta büyük bir bankanın IK’dan sorumlu GMY’sinin bir ekonomi kanalına verdiği , hızlı çekim, sözcükleri yuta yuta, diksiyonu bozuk, ifadeleri çarpık, ezbere olduğu çok açık  olan mülakatının videosunun iki dakikalık kısmını izlemek durumunda kaldım. Ekonomi kanallarının bu tür reklam kokan yayınlarını izlemek gibi bir tercihim olmadığı için video iletilmese muhtemelen izlememiş olacaktım. Videoyu iletenlerin de izleyenlerin de kurumu önceden beri içerden tanıyan, bilen, orada yaşananları hala çok yakından izleyebilen kişiler olmaları sebebiyle yaptıkları yorumlar çok anlamlıydı benim için. Tek kelime ile ” samimiyetsiz ” buldukları bu mülakatta  arka arkaya sıralanan bir çok yönetimsel terimlerin, ifadelerin kurumun içinde ne şekilde karşılık bulduğu, neyi ifade ettiği herkesin malumu idi. Teori ile pratiğin birbirinden bu kadar farklı işlediği başka kurumlar da var mıdır bilmem ama bu kurumda bu tür konuşmaların “ laf olsun” diye yapıldığını bilmeyen yoktu çevremde. Neyse ki yayın gündüz mesai saatine denk geldiği için hala orada çalışmakta olanların izleyip sinir olma ihtimali pek yoktu. İzleseler diyecekleri tek şey şu olurdu muhtemelen ; ” bu ne perhiz… bu ne lahana turşusu ..”
Sözkonusu konuşmada geçen bazı sözcüklerin bu kurum özelinde ne anlama geldiğine, sahadaki uygulamalarda nasıl algılandığına gelin birlikte bakalım isterseniz;
Multidisipliner  ; Ne iş olsa yaparım diyen personel…Bugün gişede, yarın Çağrı merkezinde. Hem pazarlamada , hem operasyonda … Gerekirse dijitalde , gerekirse sahada. Nereye koyarsak orada çalışacak insan…
Çevik çalışma: Gel deyince gel, git deyince git, koş deyince koş … Hatta, hiç durma, hep koş. Durmak, dinlenmek, ara vermek, nefes almak senin neyine ? Bu arada mümkünse fazla mesai ücreti filan da isteme. Yok.
Esneklik: Ne isterlersek isteyelim sorgulamadan yap. Sadece yap. O kadar esnek ol ki iyice eğil, bükül hatta gerekirse yamul ama asla dik durayım deme…
Adaptasyon: Koşulları sürekli değiştireceğiz , bugün ak dediğimize yarın kara diyeceğiz, seni oradan oraya süreceğiz, olmayacak koşullarda, bazen eksik donanımla  çalışmanı isteyeceğiz. Adapte ol, uyum sağla, çıkıntılık yapma.
Çeviklik: Düşünmeden harekete geç, sakın düşüneyim , anlayayım, yanlış bir iş yapmayayım, temkinli olayım vs. diyerek zaman harcama. Yap, sadece yap. Sorun çıkarsa… Şuç tabii ki sende.
Müşteri odaklılık : Müşteriyi yakın takibe al, sürekli ara, bunalt, bezdir, pes ettir, ne satmanı istiyorsak satmadan peşini bırakma. Müşteriden başka kimseyi, evini, aileni, çocuğunu, hatta kendini bile düşünme. Sadece müşteriyi koy odağına. Gerekirse müşteri için yaşa. İlkelerinden , değerlerinden  bile fedakarlık et. Müşteri ile uyu, müşteri ile uyan. Müşteri için canın feda.
Konuşmanın bir yerinde bahsedildiği üzere, yapılan araştırmalara göre bir liderde aranan  özellikler şunlarmış  :
” Güven, yaratıcılığı ve ekip içi sinerjiyi destekleme…”
Peki acaba bu özelliklerin ne kadarı bu kurumun liderlik uygulamasını  yansıtıyor ? Kendilerine karşı hissedilen güvensizliğin, sürekli baskılanan yaratıcılığın ve ekip olamamak üzere yapılan her türlü yanlışın ne kadar farkındalar ? diye de düşünmeden edemiyor insan. Bunları söylemek ne kadar kolay … Oysa uygulamada en başta kendileri sınıfta kalıyorlar . Söyledikleri ile yaptıkları çelişiyor . Örneğin ;
Amaç odaklı yaklaşım derken ; amaca giden her yol mübahtır ! demek istiyorlar .
İnsiyatif almayı destekleme derken ; yap da nasıl yaparsan yap, gerekirse yetkini aş, haddini aş, işi hallet ama sorun çıkarsa seni tanımayız ! demeye getiriyorlar.
Empati : Bizi anla, kendini bizim yerimize koy, neden bu kadar baskı yaptığımızı kavramaya çalış … Ama sakın bizim de seni anlamamızı , seninle empati yapmamızı bekleme… diyorlar…
Kapsayıcı yaklaşım : Kurunun yanında yaş da yanar , ona göre ayağını denk al … mesajı veriyorlar.
Onlara göre kendini tanıyan, gelişim ihtiyaçlarının farkında olan lider önemli ama acaba kendileri öyle mi ? Yıllardan beri aynı sorunları yaşatırken insanlara bir adım olsun gelişebildiler mi ? Şüpheli …

Tüm bunların üstüne bir de liderlik modellerinden bahsetmezler mi ? Dönüştürücü lider, kültürel lider, hizmetkar lider olmak gerek günümüzde .. vs. demezler mi ?
Sevdiğim bir söz vardır …
Söylediğini unuturum , gösterdiğini hatırlarım, uyguladığını  öğrenirim.
Bazı kurumlarda bazı üst düzey yöneticiler bazı şeyleri öylesine ” laf olsun diye..” söylüyorlar ki… Söylediklerini uygulamaktan  o kadar uzaklar ki…
Hepsini çoktan unuttuk gitti.