Vurgun yapan yapana! N’oluyor bu bankacılara?

Kimisi 10 milyon, kimisi 4 milyon ile kaçıp gidiyor. İyi de bu bankacılar neden çalıştığı banka şubesini soyuyor? Usta bankacı ve banka müfettişi Hanife Serter, personeli tarafından soyulan bankaları ve nedenlerini yazdı:
VURGUN!
Son günlerde basında sık sık rastladığımız, en çok okunan haberler arasında yer alan “ banka personeli tarafından yapılan “milyon TL’lik Vurgun! “ haberleri dikkat çekiyor. Güvenlik görevlisi, müşteri temsilcisi, gişe yetkilisi gibi farklı ünvanlarda çalışanların sistemin boşluklarından faydalanarak , sahte imza, sahte evrak, sahte yetki belgeleri vs kullanarak gerçekleştirdiği suistimallerle zimmete para geçirme suçu işlemesi son aylarda daha sık rastlanan bir olay olmaya başladı . Eski bir banka müfettişi gözüyle bu vukuatları elbette çok üzülerek izliyor ve sorguluyorum . Yıllardır bu kadar çok olayı arka arkaya duymuyor , okumuyorduk doğrusu . Bankalarımıza ve bankacılara ne oldu ? 
ÇALIŞTIĞIN YERDEN ÇALMAK
Benim gözümde bu tür adi suçlara tevessül etmenin hiçbir “haklı” gerekçesi olamaz öncelikle.  Hırsızlığın her türlüsü en adi suçlardandır. “Çalıştığın yerden çalmak”  ise maddi boyutu yanında manevi açıdan da büyük bir hırsızlıktır. Bu tür bir hırsızın “zanlı” durumuna düşürdüğü çalışma arkadaşları, “aptal” yerine koyduğu müşterileri, “utanca” mahkum ettiği ailesi ile birlikte verdiği zarar maddi boyutunun çok ötesindedir. Hele bu hırsız “ bankacılık” gibi bir “ güven” müessesesinin içinde görev alıyorsa , değil kuruma tüm sektöre verdiği zarar , o ile, o ilçeye verdiği zarar bile yıllarca sürer. Çünkü bu güven kaybının izi öyle kolay kolay silinmez. İnsanların kafasındaki soru işaretleri kolay kolay gitmez. “Benim de başıma gelir mi ki ?” korkusu herkesi sarar. 
Bankalarda bankacılar tarafından gerçekleştirilen zimmete para geçirme suçları genellikle şu yollarla olur ;
Bir kişi ya da kurumun Mevduatta ya da yatırım hesaplarında tutulan paraların sahte imzalarla çekilmesi.
Kişiler ya da şirketler adına kendi bilgisi dışında krediler çıkarılarak hesaptan çekilmesi, farklı hesaplara aktarılarak kullanılması ( hisse senedi,  döviz alımı vs.)  ya da banka dışına kaçırılması.
ATM’lerden ya da Zırhlı Nakil Araçlarından yüklemeler , taşımalar sırasında eksiltilmesi. 
SORUŞTURMA ANISI
Ana başlıklar  bunlar olmakla birlikte değişik zamanlarda çok çeşitli, yaratıcı  yollarla türlü çeşitli suistimallerin gerçekleştiğini bir çok müfettiş bilir. Hatta genellikle her müfettişin mutlaka böyle bir suistimali  “ soruşturma” anısı vardır. Eskiden Genel kredi taahhütnamelerinin arkasına yapıştırılması gereken damga vergisi pullarının parasını müşteriden alıp, pulları eksik yapıştıran ve aradaki tutarı zimmete geçiren bazı hırsızlar yüzünden bir çok müfettişin  yüzlerce kredi dosyasında binlerce damga pulunu tek tek saymışmışlığı vardır mesela. Bir kere uygulanan bir yöntem diğer tüm şubeleri de “ şaibeli “ duruma düşürdüğünden yukarıdan gelen emirle teftişe giren tüm şubelerde o konunun taranması, evraklara tek tek bakılması istenir  ve bir çok şube neden müfettişin o evrakları görmek üzere personeli gece yarılarına kadar çalıştırdığını anlayamaz… 
 Tabii bu gibi fiziki kontroller eskidendi. Bankaların “ teknolojik yatırımları “ sistemsel ve yapısal değişiklikler getirdi şubelere. Öncelikle bir çok operasyonel işlem merkezden, tek yerden yapılmaya başlandı. Operasyoncular satışçıların ya da gişelerin gerçekleştirdiği mevduattan ödeme, kredi açma, kredili hesaptan ödeme vb. parasal işlemlerin belgelerini teslim alıp  merkeze yönlendirerek onaya sunuyorlardı. Güvenlik ve kontroller açısından faydalı olan bu süreçler başta zorlasa da sonradan çok alışıldı ve bazı operasyonel konularda hem öğrenmeyi hızlandırdı hem de riskleri ortadan kaldırdı . 
OPERASYON KADROLARI GEREKSİZ Mİ?
Bir süre sonra, muhtemelen daha önce hiç şube ve teftiş deneyimi olmamış üst yönetimler şubelerde çalışan bu “ operasyon “ kadrolarını gereksiz bir yük olarak görmeye başladılar . Satışçılar her şeyi yaptıkları gibi bu evrakı “ merkezi operasyona fakslama ya da tarayarak gönderme “ işlemini de yapabilirlerdi… Bu iş için fazladan istihdama gerek yoktu onlara göre. Ama unuttukları , belki de hiç bilmedikleri bir şey vardı. Şubelerde  “ müşterek muhafaza” denilen üçgen önemliydi ve korunmalıydı. Yapılan her türlü parasal işlemden şubede en az 3 kişinin bilgisi, haberi olmalıdır. İşlem iki kişinin onayından geçtikten sonra son onaya gelmelidir. Son onayı yapan kişi işlemi kontrol etmelidir. Aldığı sorumluluğun farkında olmalıdır. Konuya tüm dikkatini vermelidir. Banka şubelerinin dış kapısı ve  ana kasalarının anahtarı bile üç kişiye dağıtılır ki iki kişi kendi arasında anlaşıp da bir suistimal yapamasın. Güven esastır ama tedbir ve kontrol şarttır bankacılıkta. Bu yüzden bir çok bankacının en büyük duası kötü insanlara rast gelmeden, “ kazasız, belasız , alnının akı ile emekli olmaktır.” 
ÖNEMLİ OLAN NEDİR?
Son yıllarda gerek müşterek muhafazanın ortadan kalkması gerekse  de Bölgelerin aşırı satış baskısı bankacıların dikkatini fazlasıyla dağıtmakta . Neyin “daha önemli”  olduğu adeta unutuldu. Şube müdürü olduğum dönemlerde şubede o gün içinde verilen kredinin, satılan sigortanın adedi kadar “ doğruluğu , gerçekliği “ de çok çok önemliydi benim için. Sahte evrakı personele yutturmaya çalışan aracıları, komisyoncuları kapıdan girişinden tanıyıp şubeye almazdık. Onlar da gidip o çevredeki “ hedef delisi “ olmuş diğer şubeleri tespit eder onlara kakalardı o belgeleri . Sonra o şubeler “ bakın hedefi nasıl da gerçekleştirdi ?!” övgüleri alıp alkışlanırken biz akşamları “ neden hedef tutmadı?”  toplantısına davet edilirdik. O sahte evraklarla ihtiyaç kredisi verenlere bile bir şey olmadı o yıllarda. Teftişler şöyle bir bakıp çıktı. Onlar bölgenin tam istediği gibi boy boy krediler, sigortalar sattı, hedefleri kısa vadede tuttu, uzun vadede o krediler battı… Banka bizim gibileri ise “performansı yetersiz” deyip işten attı. 
HIRSIZ SUÇLU DA…
Diyeceğim o ki, bu işlerde hırsızın suçu tartışılmaz ama işler buralara gelene kadar yapılanlarda Genel Müdürlükler, IK’lar, Müfettişler , Bölge Yöneticileri … hepsinin payı var. Onlar “ asıl önemli olanı “ unuttular, görmezden geldiler , boş bıraktılar. Operasyoncuya dahi satış hedefleri vererek, satışçılara “kredi ver de nasıl verirsen ver” diyerek , şube müdürlerini “ iyi sattıran ve iyi mobbing yapan iyi yöneticidir “ tanımı ile sınırlayarak bu işlere onlar da çanak tuttular. Dilerim bu olaylardan ders alıp biraz olsun özeleştiri yaparlar ve hem kendilerine, hem de şubelere “ en önemli şey”in ne olduğunu “ hatırlatırlar. 

Devlet yönetiminde “ güçler ayrılığı “ ne ise , şubelerde de müşterek muhafaza o demektir. Sistemden birini çıkarırsanız, o sistem çöker, siz de altında kalırsınız