TCMB’nin performansı elde ettiği kar ile ölçülmez!

Merkez Bankası’nın görevi kar etmek mi yoksa fiyat istikrarını sağlamak mı? Dr.Ayhan Bülent Toptaş Yazıyor:
Rezervlerin şeffaf bir şekilde yönetilmemesi ve net rezervlerin eksi 60 milyar dolara ulaşması bir süre daha kamuoyunu meşgul edecek gibi gözüküyor. Geçtiğimiz Cuma akşamı TCMB’nin yeni Başkanı Şahap Kavcıoğlu bu konu ile ilgili olarak CNN Türk, ATV ve TRT ortak yayınına çıktı ve televizyonda gazetecilere açıklama yaptı.
Bu açıklamalarda benim açımdan ön plana çıkan bazı hususlara yer vermek istiyorum. Öncelikle yeni Başkan 128 milyar dolar tartışmasının ne olduğunu anlatmakta ve sadede gelmekte zorlandı. Rezervlerin erimesi ile ilgili eleştirilerin maksatlı olduğunu vurguladı.
Rezervlerle ilgili tartışmalardan edindiğim izlenime göre tartışmanın iki önemli boyutu var. Birinci sorun, net rezervlerin negatif seviyeye inmesi. Bu, dünyada nadir görülen bir durum. Bizim durumumuza benzer durumda diğer bir ülke Arjantin. Bu ülkede de 2020 yılı içinde rezervlerin buharlaştığından bahsediliyor. Kavcıoğlu, açıklamasında kurun baskı altında tutulmak üzere döviz satılmasının nedeninin yabancı fon girişleri için bir güvence teşkil etmek olduğunu belirtti. Yabancı fonlar nasıl kolaylıkla ülkeye girmişlerse, aynı şekilde kurların aşağıda tutulmasıyla kolaylıkla çıkmaları için de ortam sağlanmıştı. Bu da düşük fiyatlardan döviz satılmasına yol açmıştı. Eğer kurlar müdahalesiz kendi haline bırakılsaydı yabancı çıkışı mümkün olmayacak, bu da yabancıların ülkeye yeni fon girişleri yapmaktan kaçınmalarına yol açacaktı. Peki yani şu geldiğimiz nokta bu rezervlerin erimesine değdi mi? Tartışılması gereken bir konu bu.
İkincisi şeffaflık; Özellikle rezervlerin piyasaya satılması yönteminin değişmesi ama bu değişiklikten kamuoyunun haberdar edilmemesi ve hala da açıklanmaması eleştirilerin yoğunlaştığı başka bir nokta. Şubat 2017’de Hazine ile TCMB arasında imzalanan ve hatta zaman içinde değişen bir protokolün varlığından söz ediliyor ama bu protokolün içeriği hakkında kamuoyu bilgilendirilmemiş. Kavcıoğlu bu protokolün açıklanamayacağını ileri sürüyor:
“Protokoldan da haberleri var. Şimdi “Protokolun içeriğini açıklayın. Ya böyle bir şey olabilir mi? Yani Devletin bir sürü kurumlarıyla Merkez Bankasının bir sürü yurt içi yurt dışı her şeyin içeriği açıklanabilir mi? Bir gizlilik olduğundan değil. Bu merkez bankasının işlemleri ve yapısıyla alakalı bir şey…”
TCMB’nin Hazine ile 1997’de imzaladığı bir protokol vardı. Protokol Hazinenin TCMB’ye borçlanmasının kısıtlanmasına yönelikti. Bu protokol hemen hemen ilgili her platform tarafından bilinecek şekilde duyuruldu o zaman. Söz konusu protokolün hazırlanması ve imzalanması çok makul sebeplere dayanıyordu. Kamu açıklarının TCMB üzerindeki baskısının azaltılması hedefleniyordu.
“Merkez bankası… öncesinde kesinlikle kar diye bir şey yoktur. Ama şimdi Merkez Bankasının …şurda, bakın kar tablosu.  Kar görüyor musunuz daha önce? Yine 2018, 2019, 2020. Niye? Tabii bunu başkaları bunu yarın başka şekilde yorumlayarak anlatacaklar. Güneşi balçıkla sıvayamazsınız. Yıllarca kar rakamı yoktu.
Burada yanlış olan, bir merkez bankası başkanı olarak Kavcıoğlu’nun Türkiye’nin enflasyon performansı ile değil de, TCMB’nin karı ile övünmesi. Bankanın karlarıyla övündüğü üç yıl Türkiye’de enflasyonun sırasıyla yüzde 20.3, 11.84 ve 14.6 olarak gerçekleştiği ve Türkiye’nin dünyada en yüksek enflasyonu olan ülkeler arasına girdiği yıllar. Bir merkez bankasının performansı karı ile ölçülmez. Çünkü merkez bankasının ana görevi TCMB kanununun 4. Maddesinde yazıldığı gibi fiyat istikrarını sağlamaktır.
“Daha önce plan bütçede de tartışıldığı için eski TCMB başkanı işte bu ihtiyati yedek akçeler kara gün parasıydı, Türkiye’nin işte, savaşta kötü günde harcayacağı para falan. Bakın o dönemde öyle bir rakam yok. Biliyor musunuz? Onun dönemi dahil çok az. Ondan öncesinde yok. Çünkü merkez bankası kar etmiyor. Kar etmediği bir bilançoda ihtiyat akçesi nasıl olacak? Ya bunu söylüyorsunuz, bari bir dayanağı bir mesnedi olsun. Merkez Bankası kar etmediği için zaten bakın 2003’e kadar ihtiyat akçesi diye bir şey yok zaten. Ve esas kar etmeye başladıktan sonra oluşuyor Merkez Bankasında. Yani siz o kara gün için, zor günler için, savaş günleri için ihtiyat akçesi nerede biriktirdiniz? TCMB bilançosunda yok. Niye milleti kandırıyorsunuz?… … Çok geçmişi eleştirerek konuşmak istemiyorum ama en çok üzüldüğüm nokta böyle bir para varmış, burada başkanlık yapan arkadaşımızın o konuşmalarında, çok hayretle dinledim, halkı yanlış yönlendiriyorsunuz bakın bunlar doğru şeyler değil. Vatandaşa yanlış bilgi vermek doğru bir şey değil…
TCMB’nin bilançosunda 2003 yılından önce olmadığı ifade edilen ihtiyat akçelerinin anılan yıldan on yıl öncesine kadar olan tutarları aşağıda gösterilmiştir.  İhtiyat akçeleri 2003’ten önce de, 1993’ten önce de mevcuttur, düzenli olarak artmaktadır.  Önceki başkanlardan Durmuş Yılmaz döneminde de ihtiyat akçelerinin yine kademeli olarak arttığı ve 2010 yılında 4.2 milyar TL’ye ulaştığı görülmektedir.
2019 yılında TCMB’nin her yıl Nisan ayında yaptığı genel kurul Ocak ayına çekildi. Burada amaç, yaklaşan 2019 yerel seçimleri öncesinde Bankanın 2018 yılında elde ettiği 37 milyar TL.’lik karı Hazineye kaynak olarak aktarmaktı. İkinci önemli gelişme de, aynı yıl ortasında TCMB’nin olağanüstü durumlarda kullanılmak üzere ayrılan ihtiyat akçelerinin Hazineye devredilmesini öngören bir yasanın Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçirilmesi oldu. Bu hamleyle de 40 milyar TL. civarında bir paranın Hazinenin kasasına girmesinin ve yeniden uygunsuz bir parasal genişlemenin yolu açılmış oldu.
Başkan Yardımcısı Emrah Şener’in BIS Sunumu
BIS’in (Bank for International Settlements) web sayfasında gelişmekte olan ülkelerin merkez bankalarının Başkan Yardımcılarının 14-15 Şubat 2019 tarihinde bu kurumda yaptıkları buluşmda hazırlanan makaleler yer almakta. Bu makalelerden biri Başkan Yardımcısı Emrah Şener’e ait. Makale TCMB’de rezerv yönetimi ve döviz müdahaleleri üzerine son derece pratik bilgilere yer veriyor. Makalenin döviz satışlarının ve rezerv erimesinin başladığı iddia edilen günlere çok yakın bir tarihte hazırlanmış olmasına karşın, burada da Hazine ile protokol ya da önemli bir politika değişikliğinden bahsedilmediği görülüyor.