Aman dikkat: Miki Maus iktisatçıları iş başında

yazar:

kategori:

Ekonomist Güven Sak, kendi blogunda  ilginç bir konuyu işledi. Türk lirasının hızlı değer kaybı nedeniyle Türkiye ihracatta yeni bir mucize yaratır mı sorusuna da yanıt veren Güven Sak, kamuoyunu da miki maus iktisatçıları olarak nitelendirdiği kişilere karşı da uyardı:

İşte güven Sak’ın o yazısı:

Türkiye’de sanıldığının aksine Yeşil Yeni Mutabakat (YYM) vadesi belirsiz bir geleceğe değil bugüne ait bir mesele. Hemen şimdi. Neden? Gayet basit bir nedenle: COVID-19 krizinden çıkış yolu stratejisi YYM. Acil.
Çatıya bir güneş paneli koyup bu işten sıyrılmak mümkün değil
Virüs sonrasına, bildiğimiz dünyada, odaklanmış kamu harcama programları ile düzenli bir geçiş planlanıyor. YYM işte tam da bu. Karbon emisyonları ile büyüme arasındaki bağı ortadan kaldıran yeni teknolojileri zaten biliyor ama yoğun sabit sermaye yatırımları gereği nedeniyle erteliyorduk.
COVID-19 ile birlikte gelen düşük faiz ortamı, sermaye yoğun iktisadi transformasyonu mümkün hale getirdi. Bildiğimiz dünyanın en zengin pazarlarını kapsayan yeni bir ticaret ve yatırım bölgesi şekilleniyor. Avrupa Birliği’nin “55’e Uyum Paketi” bu amaçla ithal malları için sınırda karbon vergisini getirdi.
Şimdi tedarik zincirlerinde karbon emisyonu kontrolü için şirketlerin azami özeni göstermesine ilişkin yasalar ve ürün standartlarına ilişkin çalışmalar, hadisenin kapsamını pek güzel gösteriyor. Çatıya bir güneş paneli koyup bu işten sıyrılmak mümkün değil. Sektör sektör, firma firma üretim sürecini, kullanılan teknolojileri ve girdileri de gözden geçirmeye başlamakta fayda var. Niçin? Karbon ve su ayak izini küçültmek, atık miktarını azaltmak için.
Yeşil Yeni Mutabakat kapsamlı bir geçiş stratejisi gerektiriyor
COVID-19 krizi daha sona ermedi. Küresel tedarik zincirlerinde gördüğümüz problemler, hammadde ve gıda fiyatlarındaki artışlar hem COVID-19 ile hem de YYM ile yakından alakalı. Dünyanın bir tarafı diğer tarafından daha hızlı toparlanıyor. Neden?
Öncelikle aşılama performansından. Aşıya erişimin daha kolay olduğu yerler daha hızlı toparlanırken diğer taraflar daha yavaş toparlanıyor. Bu bir.
İkincisi, daha hızlı toparlanan bölgelerin hammadde ve gıda maddesi ihtiyaçlarına daha yavaş toparlanan bölgeler hızlı bir biçimde cevap veremiyor. Bu iki.
Üçüncüsü, hidrokarbon üreticileri üretim kotalarını COVID-19 sonrası toparlanmaya paralel bir hızla artırmayı siyasi nedenlerle kabul etmiyorlar. Burada hem yüksek fiyatlarla portföy boşaltma isteği hem de mesela Rusya’nın KuzeyAkım-2 projesi ile ilgili talepleri bir rol oynuyor. Bu üç.
Dördüncüsü, hidrokarbon yatırımlarının Yeşil Mutabakat’a dayalı olarak bir biçimde aniden durması da teknik olarak artan ihtiyacın karşılanamamasına yol açmış olabilir. Hidrokarbon lobisinin düşünce kuruluşu olan Uluslararası Enerji Ajansı’nın raporu bu ani duruşa ne kadar katkıda bulundu bakmak lazım. Bu da dört.
Beşincisi ise hem COVID-19 krizi hem de yerel siyasi nedenler bazı ülkelere göçmen girişini yavaşlattı. Bu durum mevcut asimetrik toparlanma sürecini ayrıca olumsuz etkiliyor. Ürün hasadında mevsimlik işçilerin hareketi önemli.
Şimdi bu ne demek? COVID-19’dan çıkış sürecini küresel işbirliği içinde karşılıklı konuşarak daha dikkatli planlamak gerekiyor. Bu ilk tespit.
Ayrıca COVID-19 sonrası YYM’ye dayalı toparlanmanın içerdiği geçiş sürecinin yine hidrokarbon çözümlerine dayalı olacağını ama karbon ve su ayak izini azaltmanın temel öncelik olduğunu hiç unutmamak lazım. Yeni teknolojilere tedrici geçiş stratejisi gereği ikinci temel tespit olsun.
Türkiye neden kendi işini kendisi zorlaştırıyor? Bilmem
Hiç alışık olmadığımız bu geçiş sürecinin her an her şeyin iyiye gideceği ve hep olumlu senaryoya bağlı kalacağımız varsayımına asla dayandırmamamız gerekiyor. Hatırlayın 2020’de COVID-19’un daha başında, Şubat ayında, “virüs işinin Haziran’da biteceği” varsayımına dayalı rezerv yönetimi politikasının ne kadar hatalı olduğunu, bu nedenle rezervleri yaktıktan sonra, bugünlerde daha iyi anlıyoruz. Eksi rezervle vaziyeti nasıl idare edeceğimizi kara kara düşünürken. Bu da üçüncü tespit.
Şimdi YYM ile COVID-19 sonrasına geçişi planlarken işi zorlaştırmamanın, kolaylaştırmanın esas olması gerekiyor. Yok ama biz öyle yapmıyoruz. Ne yapıyoruz? İşi kendimiz için daha da zorlaştırıyoruz.
Sermaye yoğun bir büyüme sürecine hazırlanmamız gerekirken, finansman gereğini düşünerek, CDS risk primini düşürecek politikalara odaklanmamız ve doğrudan yabancı yatırımları 2001’den beri ilk kez negatife çeviren nedene odaklanmamız lazım. Ama biz işi hem yerli hem de yabancı yatırımcılar için kolaylaştıracağımıza daha da zorlaştırıyoruz. Bakın nasıl?
Doğrusu ben Merkez Bankası’nın ucu belli olmayan faiz indirim kararını teknik değil siyasi buluyor ve son derece riskli görüyorum. Neden? Bu kadar iş arasında bir de ödemeler dengesi krizi ile uğraşmak işi zorlaştırmak değilse, nedir? İşi daha fazla zorlaştırmayın, kardeşim.
Hele Almanya’dan Amerika ve Fransa’ya tam on büyükelçiyi “persona non grata” ilan etmek, nedir? Pek akıllıca değildir. Kendi ayağımıza pranga vurmaktır. Kendi işimizi kendi kararlarımızla zorlaştırmaktır. Türkiye’nin beka meselelerine odaklanmak isteyenin nereye bakması gerektiği artık ayan beyan ortadadır.
(PNG işi bugün için diplomatik bir çözüme kavuştu. Nasıl? Türkçe okunduğunda büyükelçiler açısından geri adıma benzeyen, İngilizce okunduğunda hiç de öyle olmayan bir ifade bulunarak. Diplomatik çözüm işte. Siz sonuca odaklanın: Türkiye PNG’den vazgeçti.Vaziyetin daha da kötüleşmesi engellenmiş oldu.)
Türk lirasının yerlerde sürünmesi ihracatta mucize yarattı mı? Hayır
Peki, bu düşen faizle, lira biraz daha yerlerde sürünürse bu durum ihracat performansımızı daha mı iyi yapar? Hayır. Ortada yapılmışı var. Reel kurun tarihsel olarak en çok değer kaybettiği noktadayız. Türkiye’nin ihracatı arttı mı? Arttı. 2021 yılının ilk dokuz ayında 2019 yılının ilk dokuz ayına göre ihracatımız yüzde 21,2 arttı. Doğru.
Banka bilançolarımız problemli, şirketlerimiz çok borçlu iken Türk sanayii zor bir işi başardı. Gelen ihracat taleplerini karşıladı. Bu elbette pozitif. Türk sanayiinin toparlanma gücünü, esnekliğini, dinamizmini gösteriyor.

 

Aman dikkat: Miki Maus iktisatçıları iş başında
Peki, bu Çin’in yerini Türkiye alıyor, tedarik zincirleri kısalıyor diye mi oldu? Hayır. Türkiye bu hesapla bir üretim merkezi olarak Çin’in yerini mi alıyor? Hayır. 2019 yılının ilk altı ayı ile 2021 yılının ilk altı ayını kıyaslarsanız, Türkiye’nin ihracat artışı yüzde 19 civarında. Aynı dönemde Çin’in ihracat artışı yüzde 30’dan daha fazla. Dikkatinizi çekerim.
Nedir? Çin ihracat konusunda aynı dönemde Türkiye’den daha iyi bir performans sergiledi. Yalnızca Çin’de değil, grafiğe bakarsanız, Endonezya, Vietnam, Polonya, Şili ve daha başkaları Türkiye’den daha iyi bir performans sergiledi. Türkiye’de iyi performans gösterenler kırmızı ile işaretli, bu arada. Neymiş? “Reel kur avantajı” değil, hızlı toparlanma gücü, dinamizm, esneklik önemli bu dönemde. Devamı ise tedarik zincirlerini buraya doğru taşıyacak yabancı yatırımlara bağlı. Orada halen negatifteyiz. Tık yok. Not edeyim. Ticaret artık yatırımları takip ediyor. Türkiye’ye kimse bu aralar yatırım yapmaya gelmiyor. Veciz biçimde ifade edildiği gibi, Bodruma tatil yapmaya geliyorlar.

YAZININ TAMAMINI KAYNAKTAN OKUMAK İÇİN TIKLAYIN!

GÜVEN SAK KİMDİR?

1961 yılında Bursa’da doğdu. Lisans eğitimini ODTÜ İktisat bölümünde, yüksek lisans eğitimini University of East Anglia’ da yaptı. İktisat doktorasını ODTÜ’de tamamladı. Sermaye Piyasası Kurulu baş araştırmacısı, Merkez Bankası Para Politikası Kurulu üyesi ve Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Maliye Bölümü’nde öğretim üyesi olarak görev yaptı. 2003 yılında profesör oldu. 2006 yılı başında Ankara Üniversitesi’nden ayrılarak, TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi (TOBB-ETÜ)’ne geçti. 2004 yılında Türkiye’nin ilk ve halen tek ekonomi politikaları düşünce kuruluşu olan Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV)’nın kurucu direktörü oldu.

Dünya Gazetesi ve Hürriyet Daily News’te köşe yazıları yazan Güven Sak, halen TEPAV Global, Washington’ın CEO sudur.