Melih Oğuz yazdı: Bankaların İtibarı!

Bankadan emekli olduktan sonra çalışmaya başladığım grupta, kurucunun duvara çerçevelenerek asılmış “Bitmeyen servet itibardır.” sözü dikkatimi çekmişti. Türk Dil Kurumu Sözlüğüne göre itibar “saygınlık” ve “kredi” anlamlarını taşıyor. Her iki anlamda da bankalar için “itibar” çok önemli bir kavram. İtibarlı olmak, güvenilir olmayı, güvenilir olmak ise günümüzde saydamlığı, açıklığı ve hesap verebilirliği gerektiriyor.

1930’da kurulan dünyadaki merkez bankalarının bankası konumundaki Bank for International Settlements (BIS-Uluslararası Ödemeler Bankası) uluslararası faaliyet gösteren bankalar için 1988 yılından itibaren özsermaye yeterlilik oranını %8 olarak önermişti. Bu tarihten önce belirli bir oran bulunmuyordu. 2008 krizinden sonra bu oranın kademeli olarak %12’ye çıkarılması kabul edildi. Türkiye’de yapılan düzenlemeler sonrası özsermaye yeterlilik oranı %12 olarak kabul edildi.

Bankada çalıştığım dönemde sektörlere göre değişmekle birlikte kredilendirmelerde (başka birçok değerlendirme ölçütünün yanı sıra) ticari şirketlerde en az %20- 25, sanayi şirketlerinde ise 35-40 düzeyinde özsermaye oranı arandığını anımsıyorum. (Risk sermayesi, proje kredilendirilmesi vb. gibi özel durumlar dışında). Bankalar için sözü edilen özsermaye yeterlilik oranı hesabında risk bazlı bir değerlendirme yapıldığından (örneğin Merkez Bankasına yatırılan munzam karşılıklar ve ulus devletin çıkardığı tahvil ve bono alımları sıfır risk kabul edilip kullanımlardan düşülmekte ve bankanın kendi çıkardığı hisse senedine dönüştürülebilir tahviller özsermayeye eklenmektedir.) özsermaye oranından genellikle daha yüksek bir oran çıkmaktadır. Dolayısıyla bankacılık, çok düşük sermaye ile çalışılabilecek bir sektör olarak ayrıcalıklı bir konuma sahiptir. Bankalar bu ayrıcalıklarını, itibarlarına ve kamusal denetim ile yasal güvencelerle (Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu gibi) desteklenmelerine borçludurlar.

İKTİDARLAR DENETİM ALTINA ALMAK İSTİYOR

Bankaların kuruluşlarından başlayarak kaydî para yaratma ve servet oluşumuna katkıları dolayısıyla siyasi iktidarlarca denetim altına alınmak istendiği bilinen bir gerçektir. Bu nedenle günün koşullarına göre yapılan yasal düzenlemeler ve buna uygun olarak düzenlenen kurumsal yönetmelikler sonucu devletten sonra en büyük bürokratik süreçler bankacılık kesiminde yer almaktadır. Buna karşın, yeni teknolojilerin devreye girmesi ile piyasa ve işlem risklerinin olağanüstü bir hızla gerçekleştiği bir dönem yaşamaktayız. Özellikle türev işlemlerin yaygınlaşmasıyla tek bir şubede alınan yanlış pozisyonlar sonucu dünyanın tanınmış büyük bankalarını bile zor duruma sokacak durumların gerçekleştiğini medyadan öğrendik. Parasal genişleme ve para savaşları da önemli değişkenler olarak finans dünyasına yön vermekte.

BATMAK İÇİN ÇOK BÜYÜK!

2008 krizinde ise en büyük ve güçlü bilinen özel sermayeli batılı bankaların aniden çöktüklerini ve temel olarak ülkelerinin merkez bankalarının kendi tahvilleriyle bankaların çıkardıkları tahvilleri değiştirmesi yoluyla kurtarıldıklarını gördük. Devletlerin bu politikaları benimsemeleri “Batmak için çok büyük- Too big to fail” önermesi ile gerekçelendirildi.

Ülkemizde Bankalar Birliğinin verilerine göre sermaye yeterliliği Haziran 2022 itibariyle %18,1’dir. Ortalama aktif kârlılığın 2021’deki %1.3 oranından Haziran 2022’de %2.5’e ulaşmasına karşın ortalama özkaynak kârlılığının TÜFE’ye göre reel -%30 düzeyinde olması yüksek enflasyonun ve kur artışlarının etkisini göstermektedir. Yine Haziran 2022’ye göre bankacılık sistemimizde döviz borçlanarak TL. ’de değerlendirdiği 532 milyar TL’lik bir kullanım farkı görülmektedir.

SERVET AKTARIMLARININ BEDELİNİ ÖDEMEK

Açıklanan resmi enflasyonun bile %80’leri aştığı; Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın bankaları düşük faizle (%12) ile fonlayıp bankaların da %30’lar dolayında faizle kredi kullandırdığı bir dönem yaşamaktayız. Tasarruflarını TL. ’de tutan mevduat sahipleri ile tüm yurttaşlarımız kur korumalı mevduat sahipleri ile kredi kullananlara sağlanan servet aktarımlarının bedelini ödemektedir. Diğer yandan iktidarını korumak ve rejim değişikliğini tamamlamak için ülkenin tüm kaynaklarını seferber etmiş görünen siyasi iktidarın amaçlarına ulaşabileceği de kuşkuludur. Sınırlı kaynakların üretime, teknolojiye ve geleceğe dönük alanlarda kullanılması yerine günü kurtarmak amacıyla savurganca tüketilmesinin telafisi yoktur.

Bu tür politikalara biraz “devlete karşı gelemem”, biraz da “kârımı sağladıkça sorun yok” mantığıyla aracılık eden banka yönetimlerinin bu tutumlarının uzun vadede banka sektörünün geleceğine ve itibarına etkilerini de düşünmelerini anımsatmak isterim. Ne de olsa profesyonellik, yalnızca belli bir işten para kazanmak değil, o işi uzun vadede gerekli kılarak ayakta tutan meslek ilkelerini oluşturmak ve uygulamakla ilgili bir şeydir.

O.Melih Oğuz
Emekli Bankacı
15.10.2022