Ayhan Bülent Toptaş

Dr. Bülent Toptaş yazdı: ABD’nin enflasyonla mücadelesinin dünü, bugünü, yarını

Fed’in ayağını gazdan çekmesi (varlık alımlarını sıfırlaması) ve kademeli olarak frene basmaya (faiz artışlarına gitmesi) başlamasının üzerinden yedi ay geçti ama o zamandan bu yana ABD enflasyonunda yarım puanlık bir düşme bile görülmedi. Enflasyon hala yüzde 8’in üzerinde seyretmeye devam ediyor. Halbuki, çok değil, bir buçuk sene öncesine kadar ABD enflasyonu % 1,5 ile 2,5 arasında bir yerlerdeydi ama geçen yılın bahar aylarından itibaren enflasyon bu ülkede büyük bir atağa geçti ve aşamalı bir şekilde yükselerek son 40 yılın rekorunu kırdı.

Bu enflasyon tablosu hiç şüphesiz dünyanın ve ABD’nin son zamanlarda içinde bulunduğu koşullar ile pandemi sürecinde bu ülkede uygulanan para ve maliye politikalarının bir sonucu. Covid-19 pandemisinden önce dünyada ve özellikle sanayileşmiş ülkelerde enflasyonla ilgili göstergeler epeyce olumluydu. Bunda teknolojik gelişmelerin, genişleyen dünya ticaretinin rolü büyüktü. Küreselleşmenin rekabeti kızıştırması da bu trendin oluşmasına katkı sağlamıştı. Ayrıca, ücretli kesimin örgütlenmesinin ve toplu pazarlık gücünün zayıflaması nedeni ile verimlilik artışlarının ücret artışlarına yansımaması da dünya genelinde fiyat artışlarını yavaşlattı. Diğer yandan, varlık alımlarına yönelik talep de tüketici enflasyonunun üzerindeki baskıyı azalttı.
Ocak 2020’de dünyada yayılmaya başlayan pandemi bu süreci daha da hızlandırırken, ABD’de de ciddi bir resesyona yol açtı. Grafik 1’de de görüldüğü gibi bu olağanüstü gelişmeyle birlikte Ocak 2020’de yüzde 2,5 civarında olan ABD enflasyonu Mayıs 2020’de yüzde 0,1’e kadar geriledi.
Olağanüstü Parasal ve Mali Genişleme
Fed ve ABD hükümeti bu pandeminin yarattığı resesyona olağanüstü parasal ve mali bir genişleme ile karşılık verdiler. Bunun sonucu olarak ülkede enflasyon 2020’nin ortasından itibaren kademeli olarak yükselmeye başladı ve bu yılın Haziran ayında yüzde 9,1’lik tepe noktasına ulaştı. Tabii ki bunda parasal genişlemenin büyük rolü oldu. Grafik 2’de görüldüğü gibi Fed’in yoğun varlık alımları ve faiz indirimlerinin sonucunda Nisan 2020’de 4,85 trilyon dolar civarında olan M1’in Mayıs ayında 16,7 milyar dolara çıkmış olması savaş ekonomilerinde bile nadiren karşılaşılabilecek bir durum.

Diğer kanat olan maliye alanında ise hükümet pandemiye reaksiyon olarak 5 trilyon doları aşan bir harcama yaparak ABD ekonomisinin ayakta kalmasına destek verdi.
Enflasyonun geçici olduğu yanılgısı, varlık alımlarının sıfırlanması ve faiz artışları
Parasal ve mali genişlemenin büyüklüğü çok erken aşamalarında bile enflasyon kaygılarını gündeme getirdi. Buna karşın, Fed bir süre bu kaygıları göz ardı etti. En nihayet, 2021 Nisan’ında, enflasyon oranı yüzde 2,5 civarındayken Fed Başkanı Powell ABD enflasyonunun geçici olduğu görüşünü ileri sürdü.

Bu açıklamadan birkaç ay sonra ise enflasyonun geçici olmadığı görüşü Powell’da dahil olmak üzere ekonomi çevrelerinde ağırlık kazandı. Fed geçen Mart ayında varlık alımlarını sonlandırdı, faiz artışlarını başlattı ve faiz seviyesi yüzde 3,25’e ulaştı (Grafik 3). Bu tedbirler sonucunda Grafik 2’de de görüldüğü gibi M1 20 trilyon dolar civarında durdurulmuş oldu.

Ama en başta da belirtildiği gibi enflasyonda belirgin bir düşüş henüz gözlemlenemedi. Bu ay ortasında açıklanan ABD’nin Eylül ayı enflasyon rakamları ise dünyada yeni bir şok dalgası yarattı ve enflasyonun yaz başında %9,1 tepe noktasına ulaşması ile oluşan endişelerin daha da pekişmesine yol açtı. Eylül ayında yıllık manşet enflasyon %8,1 beklentiye karşın %8,2 açıklanırken, yıllık çekirdek enflasyon Eylül’de %6,5 beklentiye karşın %6,6 açıklandı. Enflasyon rakamları Ağustos ayında da beklentilerin üzerinde çıkmıştı. Son iki aydaki bu gelişmeler FED’in müdahalede geciktiği algısı yaratırken, enflasyonla mücadeledeki başarı şansı ile ilgili şüphe bulutlarının iyice yoğunlaşmasına yol açtı.

Volcker ve Powell çok farklı

Fed başkanı Volcker bundan yaklaşık 40 yıl önce petrol şoku ile tetiklenen ABD enflasyonu ile mücadele için çok net bir tercih yapmıştı. Yıllık enflasyonun yüzde 12,2 civarında olduğu Ekim 1979’da faiz oranını sürpriz bir şekilde 4 puana yakın artırarak yüzde 13,7’den yüzde 17,6’ya çekmişti. Buna rağmen enflasyon yükselmeye devam ederek Nisan 1980’de yüzde 14,7 düzeyine çıktı. Volcker bu duruma frene daha fazla basarak karşılık verdi. 1981’de Fed faiz oranı yüzde 20’ler civarındaydı. Bu sert frenle ABD enflasyonu 1983 Haziran’ında yüzde 2,5 civarına geriledi. Tabii aynı süreçte işsizlik önemli ölçüde artarken büyüme oranı eksi yüzde 3’e düştü. Olay burada da kalmadı. Başta Latin Amerika ülkeleri olmak üzere pek çok gelişmekte olan ülke ciddi bir dış borç krizi ile karşı karşıya geldiler.

Volcker’ın hamleleri ile karşılaştırıldığında Powell’ın hamleleri oldukça ürkek ve ihtiyatlı görülüyor. Eğer Volcker gibi davranma yolunu seçseydi, bugün Fed faizinin yüzde 10’lar civarında olması gerekirdi. Ama böyle bir hamle büyümeyi yavaşlatacak, işsizliği yükseltecek ve gelişmekte olan ekonomileri zora sokacaktı.

Kasım ayı başında yapılacak olan Fed toplantısında yüzde 75’lik yeni bir artış bekleniyor. Bir başka beklenti de bu artışların devam edeceği yönünde. Bu sınırlı artışlar enflasyon üzerinde etkili olmazsa Fed’in kredibilitesi zarar görebilir ve enflasyonla mücadele etmek daha da zorlaşabilir. Diğer taraftan dünyanın yeni koşulları Fed’i belki 3 ile 5 arasında bir enflasyon seviyesine razı edebilir. Önümüzdeki yıl hem ABD hem de dünya için enflasyonla mücadelenin en ilginç yıllarından biri olacak.