Ayhan Bülent Toptaş

Cari açık, bütçe açığı ve borçlanma

Geçen ay İzmir Büyükşehir Belediyesinin ev sahipliğinde gerçekleşen İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi kolay unutulacak, bir köşeye bırakılacak bir olay değil. Çok değerli konuşmacılar çok önemli saptamalar ve uyarılar da bulunmuşlardı. Bunlar hala hatırlanıyor. Örneğin; Profesör Dr. Ali Hakan Kara kongrenin ikinci gününde yaptığı sunumda “Gelecekteki refahın bir kısmı da harcandı, artık zor işler yapmak lazım.” ifadesini kullandı. Tabii ki bu çok önemli bir değerlendirme ve Türkiye’nin üretimi ile tüketimi arasındaki dengesizliğe dikkat çeken önemli bir uyarı. Bu dengesizlikte maalesef popülist siyasetçilerin de önemli bir rolü var. Cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimleri yaklaşırken iktidarın bonkörleşmesi, muhalefetin vaatlerinin yoğunlaşması Türkiye’nin ayağını yorganına göre uzatmamasının sonuçları üzerine düşünmeye zorluyor.

Türkiye’de üretim ile tüketim arasındaki dengesizliğin takip edilebildiği iki önemli veri var: Bütçe açığı ve cari açık. Bir diğer deyişle ikiz açık.

Bütçenin sürekli açık vermesi Türkiye’de olağan karşılanan bir durum. Hele son yıllarda peş peşe gelen pandemi, Rusya – Ukrayna savaşı, yanlış ekonomi yönetimi ve deprem felaketleri bu durumda değişiklik yapmayı zorlaştırdı. Cari açık da Türkiye’nin üretim-tüketim dengesinin bir türlü sağlanamadığını gösteren bir diğer gerçek. Sonuç olarak, Türkiye genelde bir kronik ikiz açık sorunu ile karşı karşıya. Grafik 1’de görüldüğü gibi son on yılda, yıllara göre büyük oynaklıklar gösteren cari açık 55 milyar dolar ile 7 milyar dolar arasında değişirken, bütçe açığı da 10 milyar ila 25 milyar dolar arasında değişiyor. Son on yıl içinde (Türkiye’de olağanüstü artan enflasyon nedeniyle bütçe açığını da dolar cinsinden ifade ettiğimizde) her iki açığın toplamı (ikiz açık) ise 65 milyar dolar ile 10 milyar dolar arasında değişiyor.

Ocak-Şubat 2023 açıklarına dikkat

Dikkat çeken bir diğer önemli nokta ikiz açığın daha Şubat ayı itibariyle 30 milyar doları aşmış olması. Bu açık 2019 ve 2021 yıllık toplam ikiz açıklarından daha fazla. Cari açık ilk iki ayda 18 milyar dolar civarındayken bütçe açığı da 12 milyar dolar civarında gerçekleşmiş. Grafik 2’de 2023 yılı Ocak ve Şubat ayı ikiz açıklarının son on yılın Ocak ve Şubat aylarındaki ikiz açıklarından ne kadar farklı olduğu açıkça görülüyor. Her iki açık da olağan düzeylerinin çok ötesine geçmiş durumdalar. Yıl böyle devam ederse yani bu şekilde tüketim lehine dengesizlikle devam ederse ciddi sorunlar ortaya çıkabilir, diğer yandan böyle bir hıza ulaşılmışken fren yapmanın da (muhtemelen seçimlerden hemen sonra) küçümsenmeyecek etkileri oluşabilir.

Dış borçlanma ve kamu borçlanması yükselişini sürdürüyor

 Kronik açıklar doğal olarak artan iç ve dış borçlanmayı gündeme getiriyor. Geçen on yıl içinde Türkiye’nin brüt dış borç stoku 405 milyar dolardan 459 milyar dolara yükselirken dış borcun Gayrisafi Yurtiçi Hasılaya (GSYH) oranı yüzde 42.3’ten yüzde 50.7’ye yükseldi. Bütçe açığının cari açığa göre daha düşük düzeyde olması dolayısı ile iç borçlanmada gelişmeler daha ılımlı. Dolar cinsinden hesaplandığında iç borçlanma tutarının 114 milyar dolar civarında olduğu görülüyor. GSYH’ya oranı ise on yıl önce yüzde 22 civarında iken geçen yıl sonu itibariyle yüzde 12 civarına gerilemiş. Bununla birlikte, kamunun dış borcu 2013’te 118 milyar dolarken bugün 180 milyar doları aşmış durumda. Bu durumda cari açık sorununun ve buna bağlı olarak ortaya çıkan dış borçlanma sorununun iç borçlanmaya göre daha büyük önem arz ettiği söylenebilir. Fakat, yukarıda da belirtildiği gibi 2023 yılının ilk iki ayında oluşan bütçe açığının ve cari açığın çok dikkatli şekilde takip edilmesi gerekiyor. Bu yıl hem cari açık hem de bütçe açığı açısından özel bir yıl olacak gibi gözüküyor.

Disiplinli bir çalışmayla hem açıklar ve borçlar azaltılabilir hem de refah artırılabilir

 Halen, açıklar ve borçlanma Türkiye’nin baş edebileceği düzeyde. Yeni, büyük bir küresel krizle karşılaşılmazsa, ülke içinde siyasi gerginlikler kabul edilebilir seviyenin üstüne çıkmazsa ve öngörülebilir bir yönetim oluşturulabilirse, disiplinli bir çalışmayla açık ve borçların azaltılması ve geniş kitlelerin refah seviyesinin yükseltilmesi mümkün olabilir.  Özellikle kamu kaynaklarının daha etkin şekilde kullanılması geleceğin refahının gelecek kuşaklara saklanmasına büyük katkı sağlayabilir.