AL SANA MÜŞTERİ ZİYARETİ

Adam senede 2 kez bölgeye geliyor İstanbul’dan yıllarca yaşadığımız şehrde sanki biz kör ve aptalız görmüyormuşz gibi akıl veriyor. Hanife Serter sokak bankacılığını yazdı.
Ben Bankadayken senede bir ya da iki kere toplantı için şehrimize gelip bize piyasamızın büyüklüğünden, potansiyelinden bahseden ve bizim bunu işleyemediğimizi ima ederek ahkam kesen üst düzey yöneticiler vardı. “Piyasa payı piyasa payı ” diye tuttururlardı.
İnsanı kendi bildiği doğrulardan şüphe ettirirlerdi.
Sanki ben orada doğup büyümemişim, her gün o sokaklardan geçmemişim, kırk yıldır aynı yerde aynı ürünü satan esnafın, tüccarın işinin büyüklüğünü farkedememişim de kendileri bir günde gelip o büyük cevheri keşfetmiş bana da lütfedip göstermiş gibi davranırlardı.
Ne kibir ama..
Bu kibir karşısında zaman zaman nutkumun tutulduğu olmuştur. 
Geçtiğimiz hafta biz de önce Ankara’da sonra da İstanbul’da bir kaç gün kalmalı kısa bir tatil yaptık.
Gezdik, tozduk, tepelerine çıktık, ormanlarına girdik, müzelerini gezdik, okullarımızı ziyaret ettik, tarihi camileri, asırlık kasırları, en güzel manzaralarını gördük, en kalabalık caddelerinde ve en tenha sokaklarında dolaştık.
Yeni yapılmış yollardan, köprülerden, tünellerden geçtik.
Bol bol kaybolduk, sonra yolu yeniden bulduk.
Biz yolumuzu ararken etrafa şöyle bir baktığımda gördüğüm o gökdelenler, o devasa AVM’ler, plazalar, iş merkezleri, rezidanslar, oteller her seferinde başımı döndürdü. İstanbul’da yollarda yürürken etrafa baktığımda kendimi bir Arap ülkesinde zannettim bir ara.
Daha bir turist havasına girdim, neredeyse Arapça bilmediğime üzülecektim .
Her yerde Arapça yazılar, her hizmet onlara göre uyarlanmış.
Tüm restoranlarda, Cafelerde, tarihi turistik yerlerde onlar. Biraz da Koreli, Çinli ya da Japon’lar. Ankara bürokrat şehri, tüm kurumsal binalar yenilenmiş, yenileri dikilmiş, saraylar, villalar, gökdelen misali yükselen sözde havuzlu, AVM’li siteler, konutlar. Her yer dört duvar, beton, demir. 
Ne potansiyel ama.
Ne büyük bir pazar..
Nasıl da çok iş var.
Şimdi ben o CEO ve GMY’ler ile bir performans toplantısı yapacak olsam derim ki :
” Arkadaşlar , bakın.Bu rakamlarınız çok yetersiz, sizin bunları en az on katına çıkarmanız gerek. Küçük düşünüyorsunuz. Avrupa’da bir bankanın büyüklüğü ne kadar siz biliyor musunuz? Sizin neyiniz eksik ? Heryer iş merkezi, heryer insan, her yer proje, imar. Bu iş böyle plazalarda oturmakla olmaz, çıkın dolaşın biraz. Bakın şimdi. Şu tam karşınızdaki plazanın 34. Katında hangi işyerleri var ? Haberiniz yok değil mi ? Hiç ziyaret etmemişsiniz ki. Bırakın bu koltuk sevdasını, kalkın, dolaşın biraz , gidin bir viskisini için adamın, bir puro kutusu götürün, bir şarap hediye edin. Devletten maaş ödemesi almak çok mu zor ? Öyle hemen vazgeçmeyin, gidin işi en tepeden bitirin, gerekirse defalarca ziyaret edin. Aynı camide namaza durun. Ne ? Randevu vermiyor mu dediniz ? Duymamış olayım, işiniz o , alacaksınız. Gerekirse sarayın kapısında yatacaksınız. Öyle her şeyi şubelerden beklemeyeceksiniz, gerekirse siz de bir şube müdürü gibi çalışacaksınız . Yok öyle CEO, GM, GMY oldum diye plazada oturmak, camlardan manzaraya bakmak, iki kadeh atmak, akşam olmadan iş yemeğim var benim deyip kaçmak. Elinizi taşın altına koyacaksınız. Bakın, rakamlarınız yerlerde. Takipleriniz yükseliyor, geçen seneye göre karlılığı sadece yüzde otuz arttırmışsınız. Olmaz. Bunun bu piyasada yüzde 50, yüzde 100 olması gerek. Bakın etrafınıza piyasa Nasıl da büyümüş, Nasıl da canlı. Heryer turist kaynıyor. Hani nerde bunda bankanın payı ? DTH’larınız erimiş, kredi kartlarınız artmamış, POS’lar rakibin gerisinde kalmış. Yok siz bu işi becerememişsiniz. Yapamayacaksanız ” yapamıyoruz” deyin. Bakın dışarıda CEO olmak için bekleyen çift diplomalı, yurtdışı yüksek lisanslı, on yıl yabancı banka tecrübeli yüzlerce aday var. Zaten yaşınız da geçti. Daha genç daha dinamik bir ekip gerek bize. Hadi daha fazla yüklenmeyeyim, şimdilik yetsin bu kadar..”
En güzel tarafı da CEO’lara söz hakkı vermeden kalkıp gitmek olurdu tabii.
Neyse ben yapamasam da benim yerime birileri yapıyordur illa ki …
Bence CEO’lar işten atılmadan CV’leri hazırlasın, başvurularını yapsın ya da daha iyisi   Ege’de şarap üretimi için uygun bir yer baksın.
Ne de olsa memurların  küçük bir sahil kasabasında cafe açma hayalinin CEO’lar için  muadili  tekne alıp dünya turuna çıkmak ya da şarap çiftliği kurmak. Hadi hayırlısı.