Bir babanın gözünden bankacı evlat

yazar:

kategori:

O iki çocuğu ve gelinleri bankacı olan bir baba. Bir anda işsiz kalan evlatlarına karşı duygudu acı. Bu babanın mektubu sizi de çok düşündürecek.
Kendin pişir kendin ye;
Benim küçük bir esnaf lokantam var orman içinde olması sebebiyle çok rağbet görüyordu, sulu yemeklerimiz hele güvecimiz çok meşhurdu.  
Meşhur derken küçük yerin küçük esnafıyım.
Karınca kararınca karnımız doyuyordu, akşam kalan yemekleri eve götürür iki oğlumla birlikte yerdik. Karım küçük yerde, evde yemek yapmayan tek kadındı.
Yemek yapmadığı için çok zamanı kalıyor, o da evi temizlerdi. 
Ev temizleyenler bilir bir noktadan sonra temizlik hastalığa dönüşür. Benim eşim de hastaydı, eve wc’ye ayrı terliklerle girilirdi.
Sizin eviniz de de ayrı terlik mi var?  
Ne zor değil mi?
Dışarıdan gelmişsiniz çok kötü haldesiniz!  
Ve terlik giy wc’ye gir. 
Ben başlarda çok zorlanmıştım, sonra eşimin kurallarına uymaya, hatta iki oğluma da bu kurallara uymaya zorlamıştım.
Küçük lokantamız iki oğlumun da okul masraflarına yetiyor, evin temel ihtiyaçlarını alabiliyordum, küçük yerde para çok gitmez, tasarruf için hayatı küçültmek gerektiğini bilenlerdenim.
Yıllar geçti, büyük oğlum Kamu Yönetimi, küçüğü de İktisat okudu. 
Paranın ne demek olduğunu, ben de onlarda, İstanbul’la tanıştığımız da anladık.
Küçük lokantam büyümemiş ama hayatımız, çocuklarımız da çok büyümüştü artık küçük lokanta bize yetmez olduğu günler gelmişti.
Vakıfların okullarında kalarak, iki oğlum da eğitimlerini tamamladılar, her sabah erkenden uyanıp namaza gidilen yurtlardı bunlar, ne yapalım gücümüz yoktu, devletimizin de imkanları ortadaydı eğitimleri için her şeye katlanarak çocuklarımın ikisi de çok şükür mezun oldular.
Her ikisi de farklı bankadaydılar ama bankacı olmayı tercih ettiler, en kolay, en çok istihdamın sağlandığı sektördü bankacılık, o günlerde.
Bizim merkezde  bulunan şubeler  de çalışmaya başladılar.
Benim küçük lokantamdan, daha çok kazanmaya başlanmıştı ikisi de, durumları iyiydi artık.
Araba bile almışlardı taksitle de olsa. Güveç yapan o kadar çok lokanta açılmıştı ki, hatta tek lokanta benim ki kalmıştı. Yeni açılanlara restaurant deniyordu.  
Hem yazması hem de okuması zor olsa da, herkes orada yemek yemeye tercih ediyordu.
Benim küçük lokantam  da işler düşerken, çocuklarımın durumları çok iyiydi. İkisi de banka da çalışan güzel bayanlardan, gelin buldular.
Gelinlerim de Allah var, hem güzel hem de terbiyeli kızlardı.
Eşim iki gelini de kızları gibi sevmişti. Kızı olmasını çok isterken iki oğul vermişti Allah, şimdi iki kızı vardı..
Zaman durmuyor hızla akıyordu küçük yerde telefon yokken şimdi ceplerimiz telefonlarla dolmaya başlamıştır. 
Markasını takip edemediğim o küçük aletler büyük dünyamız olmaya başlamıştı.
Ne oğullarımın, ne de güzel gelinlerimin yüzlerini görebiliyordum artık, oturmaya geldiklerin de hepsi telefonlara bakarak konuşuyorlardı.  Daha kısa cevaplarla konuşuyorduk, konuşmazsam hepsi çok mutlu oluyorlardı.
Eşimi bile elinde bezle telefonunu temizler buluyordum.
Benim küçük lokanta artık sadece beni doyurur hale gelmişti, her akşam eve daha fazla yemek götürmeye başlamıştım, ev de yemek yiyen sayısı azaldığı için yemek kalıyor sanıyordum başlarda, sonraları anladım benim işim yavaş yavaş beni terk ediyordu.
Daha gençtim tamam çocuklar büyümüştü, ama lokantam açık kalmalıydı ev de oturup evi kirletemezdim.
Zaman dursa keşke ama hiç durmuyor,  İlk olarak küçük gelin işsiz kaldı, daha ne olduğunu anlamadan büyüğü de ev de temizlik yapmaya başlamıştı, oğullarım artık çok tedirgin gidip gelemeye başlamıştı işlerine, Neler oluyor? demeden bu seferde top büyük oğluma değmişti. 
Yakan top oynar gibi bir anda oyundan üçü birden çıkmıştı. 
Küçük hala çalışıyor banka da küçük zaten yaman biridir, çok bahsedemedim size ondan, ekmeğini taştan çıkaran cinstendir, okurken İstanbul’dan tekstil getirir bizim buradakilere satar, okul harçlığını çıkarırdı. 
Ama Büyük ne yapacaktı?  Hem eşi işsiz, hem de kendisi, küçük yerde iş bulmak hiç de kolay değil.
Bizim küçük hala bankada  “artık banka şubeleri kalmayacak” diyor. Ne oluyor deyince?
Sen anlamazsın diyor bana.
Geçen hafta gene sordum, Neler oluyor diye? Gene aynı cevabı verince,  ben de açtım ağzımı yumdum gözümü, küçük geline de ayıp oldu, ama ne yapabilirim.
Artık, Bankacılıkta “Kendin Pişir Kendin Ye” dönemi başladı dedi. Uzun uzun anlattı benim anlayacağım dille. İnsan yerine makineler alacakmış yani onu anladım özetle.
Küçük lokantam da,  küçük oğlana üzülürken buldum kendimi, demek o da işsiz kalacakmış tez vakitte.
Eve gene çok yemek götürüyordum. Büyük oğlanların da bize katılmasıyla yemekler anca yeter olmaya başlamıştı. Küçük oğlanlar da gelse belki yemek yetmeyecekti. 
Neyse ki o Banka’da çalışıyordu.
Geçenlerde Büyük oğlan geldi yanıma, işsiz de olsa pek uğramazdı, ben de ilişmezdim ona.
“Baba burayı kendin pişir kendin ye” yapalım  dedi. Hiç düşündüğüm bir şey değildi ama “neden olmasın” dedim.
Şimdi bizim küçük lokanta artık “Kendin pişir kendin ye” dönüştü, iki kızım oğlumla birlikte sabahları kahvaltı öğlen kendin pişir kendin ye yapıyoruz.
Şimdi çok şükür   rızkımızı çıkarıyoruz eve yemek kalmıyor. 
Küçük hala şikayetçi ama artık bizim kendin pişir sayesinde canını çok sıkmıyor.
Hala işinin bittiğini düşünerek işe gidiyor. 
Kendin pişir bankacılık, bizi kendimizi yer hala getirmişti.
Kendimiz pişirmeliyiz artık,  bu dönemler en çok biz küçükleri yiyecek.
Yazıya son vermeliyim, akşam hanım zeytin  yağlı dolma yapmış, oğlanlar da torunlarla birlikte  yemeğe gelecek…
Yazan : Ada SONIŞIK