İstanbul seçimleri yeni bir dönemin işret fişeği mi?

yazar:

kategori: ,

Erden Armağan Er, İstanbul seçimi sonrası piyasaları yorumluyor. Bu bir değişim mi ve kısa vadede ekonomide bizi neler bekliyor?. Muhteşem bir analiz:
Bu haftaki yazımızı İstanbul Seçimlerinde sandıkta görev almamız nedeniyle bir günlük gecikme ile kaleme aldığımız için okurlarımızdan özür dileyerek başlamak istiyoruz. İstanbul dışında yaşayanların günlük yaşamı içerisinde bir çok yansımalarını hissetmese de, hukuka aykırı bir şekilde yenilenen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminin önemi ve hayatiyetinin, seçmenlerin yaklaşık yarısı tarafından anlaşılmamış olmasına karşın, ülkemizin geleceği açısından yarattığı tedirginlik çok ama çok önemliydi. Hem halkın Demokrasiye olan inancı, hem geleceğe dair umutların yeşermesi, hem de mevcut iktidarın uyguladığı ekonomi politikalarına olan güven kaybını telafi edecek demokratik değişim sürecinin sandık yoluyla sağlanması açısından seçim sonuçları büyük önem taşımaktaydı. Yenilenen seçimi iktidar partisi adayı kazanmış olsaydı, açıkçası hem demokrasiye olan inanç, hem de adalete duyulan güven dibe vurmuş olacak, merkezi hükümetin politikalarına duyulan güvensizlik nedeniyle ekonomik krizin daha da derinleşmesi kaçınılmaz olacaktı. Neyse ki, İstanbul Halkı hem yaratılan haksızlığı hem de umutsuzluğu tersine çevirecek kadar büyük bir farkla tüm bu tartışmalara son noktayı koymuştur. Demokratik olgunluk içerisinde hukuk tanımazlığı reddetmiş, iradesini sandıkta, hiç bir tartışmaya mahal bırakmayacak şekilde yansıtmıştır.
Seçim sonuçlarının ülke ekonomisi üzerindeki etkileri ne olur?
31 Mart Seçimlerinden önce hemen tüm ekonomi yorumcularının üzerinde mutabık kaldığı husus, seçim ertesinde 4,5 yıllık seçimsiz bir dönemin olacağı ve merkezi hükümetin gerekli ekonomik reformları hayata geçirebileceği kesintisiz bir icraat dönemi olacağıydı. Zira neredeyse son 5 yılda, yılda bir yapılan referandum, genel ve yerel seçimler nedeniyle ekonomi ikinci plana atılmış, dünyadaki bol para döneminin biteceğine ilişkin işaretlere rağmen kontrolsüz ve yanlış tercihlerle suni olarak büyütülen bütçe açıklarıyla ekonomi bir çıkmaza sokulmuştu. Başkanlık Rejimi ile uçuşa geçeceği iddia edilen ekonomi, daha bir yıl bile dolmadan işsizlik, enflasyon, ekonomik daralma, gelir adaletsizliği, bütçe açığı, hane halkı ve şirket borçlulukları gibi başlıklarda son 17 yılın en kötü performansını sergiler hale gelmişti.  Belki, Rejim değişikliği nedeniyle çıkarılması gereken uyum yasaları çıkarılmış, bürokrasi ve diplomasi kadrolarına liyakat sahibi atamalar gerçekleştirilmiş olsaydı durum farklı olabilirdi ancak, dünyada hiçbir ülkede örneği olmayan denge ve denetleme mekanizmalarından yoksun, güçler ayrılığına değil, tüm erklerin tek bir adama bağlandığı bir rejimin ekonomide, adalette, eğitimde, sağlıkta ve diğer alanlarda dünya çapında rekabetçi bir ülke yaratamayacağı gayet açık olarak gözükmekte idi.  Nitekim “Başkanlık Rejimi”nin daha ilk yılı dolarken karşımızdaki tablo, vaad edilenin ne yazık ki tam tersi olmuştur. Ekonomi ve Bürokrasideki durum tam anlamıyla bir çöküş tablosudur. İstanbul Seçimlerinin iptal edilmesi ekonomideki çöküşün üzerine tuz biber ekmiştir. İktidar Partisi, İstanbul’u kazanmak uğruna popülist harcamaları kısmak bir yana, bütçe açığını arttıracak uygulamalara  tam gaz devam etmiştir. Bu nedenle, ekonomide 3 aylık bir zaman ve ekstra olarak da para kaybı yaşanmıştır. Dolayısıyla, 31 Mart öncesi dile getirilen yerel seçimlerden sonraki seçimsiz 4,5 yıllık icraat dönemi söylemi geçerliliğini yitirmiştir. Artık net olarak görülmektedir ki, ekonomide gelinen nokta kritik eşiğin aşıldığını ve bu iktidarın mevcut ekonomik sorunları çözmek konusundaki kabiliyetini kaybettiğini göstermektedir.
Yenilenen seçim yanlıştan dönmek için bir fırsat mı?
İstanbul Seçimleri yenilenmemiş ve seçim sonuçları iktidar tarafından kabullenilmiş olsaydı, bir ölçüde seçimsiz geçirilecek dönem, ekonomik reformların hayata geçirilmesi açısından bir meşruiyet alanı bırakmaktaydı. Fakat, iktidar partisi YSK eliyle seçimi yeniletme yolunu seçerek, artık bu meşruiyetini de kaybetmiş görünmektedir. Nitekim İstanbul Yenileme Seçimi sonucunda ortaya çıkan 806 binlik fark, hükümetin arkasındaki halk desteğinin azalmasını ve bundan böyle Başkanlık Rejimi altında atılacak adımların doğru ya da yanlış olmasına bakılmaksızın sorgulanmasını beraberinde getirecektir. Bu durum, iktidar partisinin manevra alanını daraltacak ve radikal ekonomik tedbirleri almak konusundaki kararlılığını zayıflatacaktır. Zaten şahsi görüşümüz, mevcut iktidar partisi lideri ve kadrolarının ekonomik krizi yönetme vizyon ve liyakatinden uzak olduğu yönündedir. 17 Yıllık süreçte gözlemlediklerimiz, ekonomide 2003-2013 arasında yaşanan rahatlama döneminin yönetim becerisinden ziyade, dış konjonktürde ortaya çıkan  “bol ve ucuz para”dan kaynaklandığına olan inancımızdır. Bu konuya daha önceki yazılarımızda daha ayrıntılı biçimde değindiğimizden, tekrara düşmemek açısından şimdilik konuyu kapatıyoruz. Sonuç olarak, hem siyasi halk desteği açısından eli zayıflayan, hem de yönetim becerisi ve kadro yetersizliği nedenleriyle, ekonomik krizle mücadele gücünü kaybetmiş ve diplomatik olarak yalnızlaşmış bir Türkiye’nin, coğrafyamızda cereyan eden jeopolitik gelişmeler nedeniyle oldukça sıkışacağını öngörmekteyiz. Tüm bu içinden çıkılamaz gibi görülen sorunlar yumağının, iktidar partisini, arkasındaki halk desteğinin azalması nedeniyle, en geç önümüzdeki yıl erken bir genel seçime gitmeye zorlayacak olduğunu söylemeliyiz.
Fırsat nerede?
Okurlarımız haklı olarak bunca kötü tablonun içerisinde “FIRSAT BUNUN NERESİNDE?” diye sorabilirler. Bu güne kadar birçok yorumcu ve siyaset analizcisinin parça parça ya da bütün olarak değindiği üzere, 2014 yılından bu yana yaşadığımız siyasi, sosyal ve ekonomik çalkantılar göstermektedir ki, Türkiye Cumhuriyeti, artık önemli bir yol ayrımındadır. Ya anayasamızda yazdığı gibi, “Çağdaş, Laik, Demokratik, Sosyal bir Hukuk devleti” olacak, ya da ahbap çavuşun kayırıldığı, hukukun olmadığı, eğitimin ideolojik maksatlarla yap boz tahtasına çevrildiği, içine kapanık din-mezhep ve etnik köken  çekişmeleri ve terörle boğuşan Ortadoğu ülkelerine benzer az gelişmiş bir Müslüman Ülke konumunda kalacaktır. İstanbul seçim sonuçları göstermektedir ki; Türk Halkı tercihini İstanbullular nezdinde birinci seçenekten yana kullanmıştır. Öngörülerimiz doğrultusunda gerçekleşecek erken genel seçimler, bu tercihi (Çağdaş, Laik, Sosyal Hukuk Devleti) hayata geçirecek parti Programına ve Vizyonuna sahip yöneticileri göreve getirecektir. Fırsat işte budur, bugün dünyanın ekonomik olarak müreffeh ve gelişmiş tüm ekonomilerinde insanlar, adalet ve eşitlik duygusu ile ekonomik refah içinde, çocuklarının geleceği için endişe duymadan yaşamaktadır.
İşte bu nedenlerle İstanbul Seçim sonuçları tarihi bir fırsattır. 17 yıllık “İslami Motifli Neo-Liberal Ekonomi Modeli”nin ürettiği sonuçlar, Türkiye Cumhuriyeti ve Türk Halkına artık dar gelmektedir. Anadolu Toprakları; bereketi, sahip olduğu yer altı ve yer üstü zenginlikleri ve de her şeyden önemlisi, insan potansiyeli ile bu dar gömleğe sığmamaktadır.
Kısa vadede ekonomide bizi neler bekliyor?
İstanbul Seçim Sonuçlarını Ekrem İmamoğlu’nun açık farkla kazanmış olması öncelikle psikolojik bir rahatlamaya sebep olacaktır. Yaklaşık 6 aydan bu yana süren seçim atmosferinin yarattığı gerginlik ortadan kalkacağı için insanlarda bir miktar tüketime yönelme ihtiyacını beraberinde getireceğinden  Ekonomik Güven Endekslerinde bir miktar iyileşme yaşanması olasıdır. Yurtdışında FED’in faiz indirimine gideceği beklentisi ile ortaya çıkan iyimserlik etkisi ile faizlerde %18’lere ve  USD/TL kurunda 5,70 seviyelerine kadar bir gevşeme yaratma ihtimali olsa da, seçimler yüzünden iyice artan bütçe açıkları ve ekonomik daralma sonucu azalan vergi gelirlerinin yaratacağı finansman ihtiyacı nedeniyle yaz sonuna doğru enflasyonda ortaya çıkacak yükselme endişeleri ile kurun ve faizlerin bu seviyelerin altına inmesini beklememekteyiz. Ayrıca ortaya çıkan seçim sonuçları her ne kadar muhalefet tarafından bir “erken genel seçim çağrısına dönüşmeyecek” denilse de, ekonomik verilerde ortaya çıkacak kötüleşme eğilimlerinin devamının yaratacağı baskı ve iktidar partisi içinden çıkması olası yeni parti ve partilerin yaratacağı bölünme ile meclis çoğunluğunun kaybedilme riski “Erken Bir Genel Seçimi” kaçınılmaz kılacaktır.
Cumhuriyet’in Kuruluş ayarlarına dönüş kendini dayatıyor
Her ne kadar içinde bulunduğumuz ekonomik sıkıntılar giderek ağırlaşıyor olsa da, siyasi ve ekonomik dönüşüm zamanının geldiği ve öyle ya da böyle bir değişim sürecinden sonra, yeni ve her şeyin daha güzel olacağı bir döneme, Cumhuriyet’in Kuruluş Ayarlarına doğru giriyor olmamız bir vatandaş olarak bizleri de fazlasıyla heyecanlandırmaktadır. Hele de bu değişimin temelinde, Mustafa Kemal ATATÜRK’ün Cumhuriyeti emanet ettiği Gençler ve Çocukların çoğunlukta var oluşu ayrıca mutluluk verici. Gençliğin dinamizmi ve enerjisini tecrübelerimizle birleştirdiğimizde ortaya çıkacağını düşündüğümüz sinerjinin heyecanı heveslerimizi kat kat arttırmaktadır.
Unutmayalım “Gecenin en karanlık anı, sabaha en yakın andır.”
Erden Armağan ER
erdener1970@gmail.com