Bir Mobbing Davasından Notlar

Hanife Serter, Adliye’de hakim karşısına çıktı. Bir mobbing mağduruna şahit olarak. İşte Hanife Serter’in bir mobbing davası ile ilgili çok özel tesbitleri:
Bir kamu bankasına karşı açılan mobbing konulu davada şahitlik yapmak üzere Adliye koridorlarındaydım.
Hep söylerim ; Hak aramak da bir kültür meselesidir, herkes arayamaz. Kurumların çalışanlarına veremediği, takdir edemediği değeri, adaleti, hukuk yolu ile talep etmek için, çalışma hayatının gittikçe yozlaşan, liyakatten uzaklaşan, keyfileşen, hoyratlaşan uygulamalarına dikkat çekmek için, artık kendimiz için olmasa da çocuklarımızın gelecekteki çalışma koşullarının iyileşmesi için bu davalar çok önemli. Bu davalar sayesinde ülkemizin çalışma hayatı tarihine önemli bir not düştüğümüzü , kurumları huzursuz ederek bu tür uygulamalar konusunda daha titiz davranmalarını sağladığımızı, sağlayacağımızı  düşünüyorum.
Dava ile ilgili dikkatimi çeken bazı konuları sizlerle de paylaşmak istiyorum. Hakimin sorduğu sorulardan genel olarak çıkardığım sonuçlar da diyebiliriz.
Size bezdirici muamele yapan kişi(ler) ile ilgili aynı çalışma ortamından ( ya da dışarıdan iş yerinize gelip giden, durumu gören ) şahitler hakimler için önemli. Kurum dışından Şahitlere “Sizin yanınızda da hakaret edildi mi ?” sorusu soruldu örneğin.
Aynı iş yerinde halen çalışan ( ve hatta kendisi de bu muameleye maruz kalanların ) kurum aleyhine şahitlik yapması mümkün değil . İşini kaybetme korkusu var. Kurum içinden kurum lehine yapılan şahitlikler de aynı sebeple ne yazık ki ” yalancı şahitlik ” potansiyeli taşıyor. Yüce Türk Yargısı hakimlerinin bu hususu göz önünde bulundurduklarını tahmin ediyorum.
Diğer taraftan “İş yerinde psikolojik taciz” dediğimiz gizlice, sinsice yapılan, kişiyi içten içe çökerten bu uygulamaların zamana yayıldığı, bir anlık , bir kerelik hakaret, kötü muamelenin ötesinde bir anlam taşıdığı hukukçuların dikkate alması gereken bir konu .
UZUN SÜRELİ TACİZ
Hakim “Davacı Suç duyurusunda bulunmuş mu ? Şikayet etmiş mi ? ” gibi sorularla olaya karşı verilen somut tepkiyi görmek istemekte. Mobbing genel olarak zaten soyut ve sinsice, alttan alta yapılan uzun süreli bir tacizdir. Bu tür tacizlere maruz kalan kişinin psikolojik durumunun bozulmasının temel sebebi  de budur. Bunun kimseye anlatılamaması, kendi kurumunun IK , Teftiş, Etik Kurul vb. bölümlerinin bile bu yaklaşımlara ” normal” gözüyle bakması, dikkate almaması bireyleri ” yalnız ve çaresiz” hissettirerek güven duygusunu zedelemekte, ruhsal/fiziksel dengesini bozmaktadır . Konunun en son aşamada yargıya taşınmasının sebebi de budur.

İş yerinde “Hakarete, fiziksel tacize ” uğramak zaten “adi bir suç”  olarak savcılığa bildirilip gerekirse ceza davası açılacak bir mağduriyettir . Mobbingçi zihniyetlerin bunun çok ötesinde bir zarar verdiği, kişiyi  ” çalışamaz” duruma getirecek derecede zorladığı , özgüvenine saldırdığı dikkate alınmalı ve kişilik haklarına farklı bir boyutta saldırı olduğu değerlendirilmelidir.
BANKALAR İŞİ UZATIYOR
Dikkatimi çeken diğer bir husus da Hakimin banka avukatından dava için İlgili kurumdan talep edilen gerekli belgelerin mahkemeye gönderilmesi konusunda  takipçi olmasını , hızlandırılmasını sağlamasını istemesi oldu. Kurumlar bu konularda işi çok ağırdan alıyor, sürüncemede bırakıyorlar demek ki. Bankalarda hemen hemen her birime söylenen ” Acele edin, hemen yapın, bekletmeyin, hızlanın..” talimatları bir tek bu işlerde tersine dönüyor , adalet yavaşlatılıyor. Ne acı.
ÖNEMLİ GÖREV
Somut verilere, ispatlara dayanarak karar vermek isteyen yargıçlar için mobbing halen biraz soyut ve sınırları belirsiz bir konu. Çalışan haklarının her geçen gün geriye gittiği , kötü niyetli uygulamalarla yıpratıldığı, iş gücünün değersizleştirildiği, işsizliğin sopa olarak kullanıldığı bir ülkede yaşadığımız gerçeği göz önünde bulundurulduğunda yargıya gerçekten çok önemli görevler düşüyor. Hakkını bilmek, aramak, talep etmek de ayrı bir güç ve sabır gerektiriyor. Davalar uzun sürüyor, mahkemeler birikmiş dosyalarla dolup taşıyor. Yine de Yargı’dan başka güvenecek kimsemiz kalmadı. Ne kurumların kültürü, ne sendikalar, ne işveren ahlakı, ne de çalışanın özverisi ve sabrı.
Artık top yargıda.