İntiharların Bilançosu

yazar:

kategori:

Son zamanlarda toplum nezdinde artan oranlı olarak yaşanan intiharların bir bilançosu olur mu? Olur. Rakamsal bir değeri de mi yok yani, her sayısal verinin matematik kuramında bir analizi olur. İşte o analizi ANİLİZCİ PERİ yaptı. 
 
Son zamanlarda toplum nezdinde artan oranlı olarak yaşanan intiharların bir bilançosu olur mu? Olur. Rakamsal bir değeri de mi yok yani, her sayısal verinin matematik kuramında bir analizi olur. İşte o analizi ANİLİZCİ PERİ yaptı. 

Son zamanlarda toplum nezdinde artan oranlı olarak yaşanan intiharların bir bilançosu olur mu?
Olur!
Rakamsal bir değeri de mi yok yani, her sayısal verinin matematik kuramında bir analizi olur.
İntiharın eşiğine gelmiş bir canın, yaşam tablosuna bir bakalım. Hadi bu sefer bir ömrün bilançosunda kendimize kalemler arayalım.
Aktife bir bakalım:
Kasa çoktan eksi bakiye ama yazılamaz, bilanço mantığına aykırı, bankalarda mevduat ne gezer, anca kredi kartı borçları, altın falan belki kalmıştır kıyıda köşede. Diğer alacaklar; eşten dosttan birkaç deneme ile o da umutsuz vaka. Duran varlık var mıydı, ecdadımızdan kalmıştır belki bişeyler.
Yok onları da son düzlükte sattık savdık hatta kayıtlı değerlerinin dahi altında gitti. Yatırımlar kalemi, o ne ki? Hala hayattayız yaa o yeter şimdilik.
Karşılayacak bir pasif denkliği arıyoruz. Dış borçlar almış başını gidiyor. Bankalara kredi borçları, kartlar, elden minnetle aldığımız üç beş kuruşlar. Sonuç Sermayeyi zaten tüketmiştik, özkaynaklar negatif ve kar zarar tablosunda bir ömür “net zarar”.
Bu ana kalem açıklamasından sonra iyi bir bilanço okuyucusu bilir, alır eline detay mizanı ve alt kalemlerine tek tek bakmaya başlar.
İşsizlik. Ekonomik sorunlar, Sosyal statü düşüklüğü, adalete olan güven kaybı ve psikolojik güven yoksunluğu, artarak bünyemizi saran çeşitli hastalıklar vs. diye uzayıp giden bir liste ve en kötüsü bu listenin sonunda ki “Yalnızlık” kalemi. Peki ya ne olacak bunlar? Hoopp küçük bir kalem hareketi,  bir aktarma arındırma ile özkaynaklardan düşelim. Kalemin adı da üzerinde zaten Kanunen Kabul Edilmeyen Giderler.
Detay mizanda bir nokta daha görür. Kadınlarımız…Bilhassa anneler için, yitip giden “paha biçilemez varlıklar kalemi” bulunmamaktadır der içinden, artık duyguları dile gelmeye başlamıştır. Olur mu var? Maddi olmayan duran varlıklar mesela, şerefiye yazsak olur mu?
Bir yerde tıkanır. Konsolidesi imkansız kalemler de vardır. İntihar eden ebeveynleri ile birlikte yitip giden küçücük bedenler, “melekler”. Şimdi onları nereye sığdıracaksınız? Görmezden gelinir, hiç yokmuş gibi. Anne ve babaları ile birlikte aynı kaleme dahil edilir.
Peki ya, hayatın amortismanı olur mu, bir ömre sığacak şekilde yıllara yayabilir miyiz. O da olmaz, ilgili hesabın mantığına aykırı bir kere. Satıp yerine yenisini koymak gerek. İşte, kendini hiçbir yere sığdıramayan alt detay kalemi “İntihar”.
Bu bir toplumsal bilançodur. Ve iyi okumak lazım. Yok okuyamıyorum, yada okuduğumu anlayamıyorum diyorsanız, sonuç odaklı rasyolar verelim size. Hani bu tabloyu biraz süsleyelim isterseniz. Belki o zaman bir göz gezdirmeniz bile daha cazip hale gelir.
Örneğin; Sermaye yeterliliği rasyosu. Negatif. Ülkecek özkaynağımızı yani en mühimi insanlarımızı kaybediyoruz. Yerine parasal değeri çok yüksek maddi varlıklar dikiyoruz. Birebire denkleyip eşitliyoruz.
Likidite rasyosu hesaplanamıyor. İntihar artış hızının doğumdan fazla olması lazım. Bakın burası çok önemli. Bu artı bir değere doğru gidiyor, her geçen yıl kozmopolit niteliği artan coğrafyaya dış göç ile yeni doğumlar katılıyor. Tablomuzda en çok beslenen kısımda bu sanırım. İvme yukarı yönlü yani.
Borçlanma rasyosu; borçların düşük özkaynağın değer kazandığı kavramından hareketle… evet yitip giden bu canlara borcumuz her geçen gün artıyor ve öz değerlerimizde azalmanın karşı konamaz bir oranla düşüşü. İşte, burayı kaybettik.
Geçelim bilançomuzun yorum kısmına; İntiharlarla gelen bu toplumsal tepkinin ayak sesleri duymazdan gelinmemeli, gün gelir hepimiz altında eziliriz. O vakit hesap edilecek hiçbir mali varlık bilançosu ve hiçbir analiz yöntemi toplumsal varlık dediğimiz “birlikte var olma” kuramını tutturamayacaktır.
Genel olarak finansçıların kullandığı deyimle makyajlanmış bilançoların ardına saklanmayalım. Aniden göklerden bir hesap uzmanı düşer, bir aktarma arındırma yapar  veee küçük bir konsolidasyonla asıl bilançoyu dümdüz önümüze koyar. Son cümlesi; “sen bir plan yaparsın yalnız o planın da bir sahibi vardır olur”. Ve işte o zaman hesap tutar.
Bir sebepten yitip giden canlara karşı ödeyeceğimiz bedel tüm kalan halk-ı ahaliye tek tek yazılır. En önde gelenlere bir de temettü hakkı dağıtılır bu paydan!
Ne kaldı bu bilançodan geriye? Bu toplumsal tepkiyi anlatabilecek nasıl bir analiz bekleniyor? Akademisyenler, psikologlar, sosyolog-toplum bilimciler, edebiyatta ünlü yazarlar, yıllar itibari ile tarihçiler, çeşitli basın-yayın organlarında sözde değil özde kalemler… Herkes tek tek yitip giden bu canlara sessiz çığlıklar atıyor, her haberde gözleri dolan suskun insanlar var bu memlekette hala. En kötüsü bu bilanço içerisinde “ben ne zaman düşeceğim acaba diye” direnmeye çalışanlar.
Bir analizci her türlü hesabı yapabilir ama insani değerin kaybında hesap kitap yapılamaz, herşeyden önce etiğe sığmaz.
Bir insan ömrünün ederi ne kadardır ki, kim bilebilir?