Bankacılık sektöründe sendikasızlaştırma

Sendikal kültür

Geçen hafta Türkiye’nin en büyük bankalarından biri her yıl verdiği çalışanlarına primi vermedi.
Yani açık açık primlerin üstüne yattı!
Banka 6 aylık bilançosunda karını yüzde 40 arttırmasına rağmen “istenilen hedef tutmadı” diye saçma sapan bir gerekçe ortaya attı.
Türkiye’nin küçüldüğü şirketlerin battığı bir kriz ortamında senin bilançon yüzde 42 büyüyor ve sen bunu prim vermek için yeterli bulmuyorsun?
Peki daha ne kadar karın artmalı ki prim vermelisin?
Yüzde 100, yüzde 200? Ya da yüzde 300 mü artmalı?
Bu banka geçmiş yıllarda kriz çıkacak diye 2 bin çalışanını bir gecede kapının önüne koymuştu.
Bu banka hep sendika düşmanı olarak bilinir tanınır. Öyle ki, geçmiş yıllarda sendika grev kararı aldı diye personeline baskı yaparak çalışanlarını sendikadan istifa ettirdi ve son toplu iş sözleşmelerine yetki almadığı için sokmadı.
Yani meydan işverene kaldı.
Çalışanlar kuzu gibi elini açtı gözünü yumdu. Artık patron eline ne koyarsa…
İyi de neden böyle oldu?
Yılların sendikası bu işyerinden bu kadar kolay mı çıkartılır?
Bunun sorumlusu bugün prim alamadığı için sosyal medyada ağlayan isyan eden o bankanın çalışanıdır.
Nasıl olsa her yıl zammını ve primimi veriyor, neden her ay sendikaya 50 lira aidat vereyim diye düşünen ve sendikal hakkından vazgeçen çalışandır.
Son 2 yılda bankanın bölge müdürleri hep aynı telkinde bulundu. Zaten zam alıyorsun, primini veriyor neden aidat ödüyorsun.
Bir de patron ağzı ile sendikayı suçlama işi var:
Sendika para yiyor, sendika çalışmıyor!
İyi de sende o sendikanın parçası değil misin? Kaç kez o sendikanın genel kuruluna gidip hesap sordun?
Neden temsilci olmak için çaba sarf etmedin. Neden sendikanın daha etkin çalışması için baskı yapmadın?
Madem 50 liranın peşinde koşuyorsun neden o paranın hesabını sormadın?
20 liralık satın aldığın bir mal bozuk çıkınca kıyameti kopartıyor hesap soruyorsun ama her ay aidat ödediğin sendikaya hesap sormuyorsun.
Hep başkalarından bekledin durdun. Aslında sende başkaları için başkasısın.
Sonuçta sendika yetki alamadı ve meydan işverene kaldı.
Seni istediği gibi çalıştıracak. İsterse kovacak isterse yemek paranı kesecek.
Yemek paranı kesti de.
Evden çalışıyorsun diye yemek paranın üzerine yatmadı mı?
Sorun Türkiye’de çalışanların sendikal alt kültürün olmaması.
Hep patron ağzı ile “bir şey yaptıkları yok” diyerek sendikayı yıpratmak.
Sendika kimsenin babasının malı değildir. Sendika aslında sensin.
Sen o sendikayı var edensin.
Tıpkı sen varsan devlet var gibi. Sen varsan sendika var. Sen yoksa sendika yok ve patronun vicdanına terk edilen bir çalışma hayatı var.
6 aylık kar hedefi tutmadı diye sana prim vermeyen bankanın üst yönetimi sektörde en çok prim alanlar arasında yer alıyor. İnanmayan bankanın bilançosunda yönetim kurulu üyelerine ve üst düzey yöneticilere verilen ücretler, sağlanan diğer menfaatler kalemine baksın.
Peki sendika tarafına ne demeli?
İşte onu da gelecek haftaki yazımda söyleyeceğim. Sendika yöneticilerine de söylenecek çok söz var!

 

Kaynak: Yeniçağ Gazetesi