Gürcan Konur

Godo’yu beklemek veya banka sandık emeklisinin bitmeyen çilesi

“Godot’yu Beklerken”(“Godo” diye okunur.) Samuel Beckett’ın 1949 yılında Fransızca olarak yazılan ve ilk kez 1953’te Paris’te sahnelenen ünlü tiyatro eseridir. İnsanlar, her gün yinelenen bir ritüelde bellek işlevini yerine getiremeyince, gerçekliğin kesinliğinden uzaklaşmaya başlarlar. Eylemsizliklerine yenilmiş insanların, Godot adında ne olduğu bilinmeyen bir kimse veya “şeyi” beklemelerini konu alan en önemli absürt tiyatro eserlerinden biridir.
“Gelmeyeceğini bile bile beklemek” yerine kullanılan “Godot’yu beklemek” ifadesi, sıklıkla mizah unsuru olarak kullanılır. Seyirci, yaratılan algı nedeniyle, tüm oyun boyunca Godot’yu beklemek durumunda kalır, ama oyun sonunda anlaşılır ki, aslında öyle biri hiç yoktur ve olmayacaktır.
Maalesef banka sandık emeklilerinin de durumu, Godot’yu bekleyen insanlardan pek farklı değildir, ama onlar umutla ve inatla haklarının verileceğini sanmakta ve ısrarla beklemektedirler. Halbuki o kadar tecrübe ve yaşanmışlığın onlara öğrettiği tek şey olmalı idi: HAK VERİLMEZ, ALINIR!
TEKAÜTE ÇIKAN BANKACILAR
Ülkemizdeki, özel veya kamu olsun, bankaların çalışanlarının emekli olduklarındaki özlük hakları düzenlemeleri ile ilgili zamanında kurdukları, eski adı ile “tekaüt”, yeni adı ile emekli sandıkları, kanun ile düzenlenmiş, sandık senet ve sözleşmeleri ile kurala bağlanmış, sosyal güvence sağlayan genel sigorta oluşumlarıdır.
Hatta bazı bankalar çoktan tarihe karışsa bile, ayrı tüzel kişilikleri ve mali yapıları olduğu için ve üyeleri ile hak sahipleri hala hayatta olduğu için, hala yaşayan banka sandıkları da mevcuttur.
Zamanında SGK adı altında tüm kamu emeklilik kurumları birleştirilmeye tabi tutulurken, banka sandıkları dahil edilmeyerek ayrı tutulmuştu, ama hala ileride birleştirilecekleri zaman zaman gündeme getirilir. Aslında hukuki olarak bunlara üyelerin oluru olmadan, devletin el koyması pek de meşru sayılamaz.
İKRAMİYE İSTEME BENDEN, BUZ GİBİ SOĞURUM SENDEN
Sandık emeklileri yıllardır bayramlarda verilen ikramiyeleri diğer emekliler gibi alamamaktadır. Sandıklar onu devlet ekstradan veriyor, bizi bağlamaz, diyerek yıllardır ödememekte ayak diretse de, bazı sandıklar açılan davalardan kaynaklı olarak, mahkeme zoru ile, bazısı da açılan dava olmasa da kaybedilen davayı emsal göstererek kendiliğinden, bazısı geriye dönük de olarak, yıllar sonra ödemede bulunmuştur.
Ancak başta kırmızı bankanın emekli sandığı olmak üzere, birkaçı hala ödemekten imtina etmektedirler. Aslında durum sürpriz değildir, zaten amaç personeli emekli olamadan, eften püften nedenler ile bankadan atmak, bu vesile ile on yıllarca emekli maaşı ödemekten kurtulmaktır, yoksa sadist oldukları ve bu mezalimden zevk aldıkları için olmasa gerek?
Pardon, bir daha düşününce, tereddüt ettim, hem bu sebepten, hem de sadizmden ve manevi işkenceden zevk aldıkları için de yapıyor olabilirler, bunlardan her şey beklenir, Allah ıslah etsin!
ZORAKİ MAHKEMELİK OLMANIN DAYANILMAZ HAFİFLİĞİ
Aslında sandıklar mahkeme yolu ile zoraki bayram ikramiyesi ödemek istiyorlar ki, bunu devletten talep edebilsinler, sandıktan değil, devletin cebinden çıksın. Bunun için illa mahkeme kararını beklemeye de gerek yok aslında, bu ödemelerin hükümet tasarrufu olduğu dile getirilerek, yine merkezi yönetimden haricen ödenmesi yönünde talepte bulunulabilinir. Keşke sandık varlıklarına bu kadar sahiplenilirken, zamanında sandık mülkiyetinde iken, patronlara peşkeş çekilen ve değerinin altında satılan kıymetli gayrimenkuller, işhanları ve yalılar için de, bu canhıraş çabayı görse idik, o zaman samimiyetlerine inanabilirdik.
ELLERE VAR DA, BİZE PROMOSYON YOK MU?
Aslında ödemedikleri sadece bayram ikramiyesi de değildir, emekli maaşına aracılık taahhüdü karşılığı, bankaların üç bin liraya kadar, diğer emeklilere verilen promosyon, banka sandık emeklilerine çok görülerek verilmemektedir. İşin ilginç yanı her zaman sandık başka, biz başka kurumuz diyen bankaların burada kendi sandık emeklisinin maaşlarını kendi bankasından almaya zorlaması ve bankanın ödemesi gereken tutarı ödenekten imtina ederek, haksız kazanç elde etmesidir.
Banka sandık emeklisi maaşını başka bankaya taşıyamamakta, mecburen kendi bankasından almaktadır. Bu hukuken garabettir, hak ihlalidir. Diğer emekliler maaş ödemesine aracılık etmesini istediği bankayı özgürce seçerken, banka emeklisi bu haktan mahrumdur. Devlet memuru emekli olduğunda, özel bankadan maaşının ödenmesine aracılık etmesini tercih edebildiği, yani devletin bu tür bir zorlamada bulunmadığı durumda, özel sandıklar, keyfi ve kanun tanımaz biçimde hareket edebilmektedirler.
BEN EMEKLİNİN UYANIK, CESUR VE İŞBİTİRİCİSİNİ SEVERİM
Pekiyi, bu durumda banka sandık emeklileri, organize hareket ederek, maaşlarının yattığı gün başka bankaya eft ile havale ederek bankanın promosyon vermeme politikasını baltalayabilirler mi? Tabii ki, yapabilirler, ne mevzuat, ne kanun buna bir engel teşkil ediyor, hatta transfer ettiği banka ile anlaşırsa, ki bunu yapan bankalar mevcut, orada da kendi bankasından ücretsiz verilen hizmetlerden orada da aynı şartlarda faydalanabilme olanakları mevcut.
Hal böyle iken, bunu uygulayan emekli sayısı nedir, elimizde kesin rakamlar yok, ama tahminen, oransal olarak, bir elin bir parmağı bile değil, yüzde onun altında olduğu sanılıyor. Bu durumda banka yönetimi olarak bedava nemalandığınız bir tutar için, üzerine ekstra bir bedel öder misiniz? Ödeme kararı alan genel müdürü, en önce patron cezalandırır ve azleder.
EMEKLİLERDEN ÖDÜ KOPAN GENEL MÜDÜRLÜK
Kırmızı özel bir bankadayken, Bölgede çalıştığım dönemde, bankanın emekli sandığının delege seçimleri yapılırdı, her dönem genel müdürlük kıvrım kıvrım kıvranır, bizi de gereksiz bir gerginliğe sokardı, tek korkuları emekli üyelerin toplu halde seçimin yapıldığı salona gelerek aday olmaya ve oy kullanmaya kalkmaları veya çalışan birisini aday gösterip, bankanın belirlediği adayın değil de onun seçilmesine çalışmaları idi.
Sandık üyeleri, aktif olarak çalışan personel ile, gününü doldurup, emekli olan kişilerden oluşmakta idi. Çalışanlar oy kullanıp, aday olabiliyorken, emeklilerin oy kullanımı ve aday olma hakkının olmadığı, sadece gözlemci olarak seçimler katılabilecekleri iddia ediliyordu. Bu hem hukuka hem de sandık sözleşmesinin ruhuna aykırı idi.
O zamanlar emekli-çalışan oranı yarı yarıya idi, madem oran böyleyse, temsil hakkı olan delege seçimlerindeki oran da yarı yarıya olmalı, hatta bunun için kontenjan belirlenmeli idi. Çalışanlar prim ödediği için, oy kullanma ve aday olma hakkına sahip ise, emekliler aynı primi 20-25 yıl ödediği halde, bu haklardan mahrumdular.
OY VER, ADAY OL, SANDIĞINA SAHİP ÇIK VE HESAP SOR
Bankanın en büyük korkusu emeklilerin bilinçlenerek ve cesaretle, hep birlikte hareket edip, seçimlere gelerek, oy kullanıp, aday olmaya kalkmaları idi, her ne kadar bunun mümkün olmadığını iddia ediyorlarsa da, bunun geçersiz olacağını onlar da çok iyi biliyorlardı, o yüzden bunu ispatlayacak tutanak düzenlenmemesi, imza atılmaması sade sözlü ifade edilmesi isteniyordu, ama çok ısrar edilirse veya noter katibi getireceğiz denilirse, sadece oy kullanmalarına izin verilmesi, ama adaylıklarının kesinlikle kabul edilmemesi, sadece bankanın belirlediği tek adaya( Genellikle bankaca belirlenen aday, büyük bir şubenin müdürü olurdu.) oy verebilecekleri sıkıca tembihlenirdi.
Ben de her dönem büyük bir umutla Godot’yu bekler gibi bu emekli zevatı beklerdim ki, bu kısır döngü, haksızlık cenderesi kırılsın, insanlar haklarına sahip çıksın. Eğer emekliler olur da kalabalık gelirse, salon hakimiyetini onlara bırakmamak için, şubelerdeki tüm çalışanları ivedilikle toparlayabilmek maksadı ile, seçimler akşam üzeri yapılır, ama işe engel olunmaması için her şubeden temsili sayıda personel salona çağırılırdı.
ÜÇ EMEKLİ BELEŞÇİ AMCADAN KORKAN ÜST YÖNETİM
Her seçim dönem, genel müdürlükçe, aman ha bu sene emekliler gelebilirler denilerek diken üzerinde tutulurduk, nihayet bir toplantıya üç banka emeklisi birden iştirak etmek üzere gelmişti, müthiş bir dalgalanma ve endişe salonu kaplamıştı, acaba arkası gelecek miydi, emekli en sonunda uyanıyor muydu?
Hemen genel müdürlüğe bilgi verildi, derhal durum öğrenilsin talimatı geldi, ağızlarını aramak için gelen emekli amcalarla konuştuğumuzda, toplantı sırasında beleş kuru pasta, çerez, içecek ikramı olduğunu bir bölge çalışanından öğrendiklerini, ondan faydalanmak için geldiklerini söyleyince hem rahatlamış, hem de hayal kırıklığına uğramıştık. Hemen genel müdürlüğü arayıp, onların da rahatlamasını sağlamıştık. Endişe edecek bir durum yoktu, herkesin beklediği Godot yine gelmeyecekti anlaşılan.
GODOT GERÇEKTEN GELSE, KEDERİNDEN ÖLÜR
Sandık emeklisinden beklenen nedir: sandığına sahip çıkması delege seçimlerine katılması, oy kullanması aday olması yolu ile yönetimde söz sahibi olması, eğer bunu yaparsa o zaman sandık emeklisine sahip çıkacaktır. Evinde otur, sadece sosyal medyadan eleştir ve haklarının verileceğini zannet, bekle, Godot tez zamanda gelir ve hepinizin hakkını verir zaten…
TEDAVİ İÇİN REÇETE BELLİ
Seçime katılıp, oy kullansak da aday olamıyorsak ne yapabiliriz diyenleri duyar gibiyim. Gidersiniz, engel olunursa tutanak tutturursunuz, tutanak tutmazlarsa, noter katibi götürüp, durumu tespit ettirirsiniz, o belge ile mahkemede hakkınızı arar, yapılan seçimin doğru şekilde tekrarını sağlarsınız. Eğer böyle olmayacak olsa idi, genel müdürlük emeklilerin seçime gelmesinden bu kadar korkar mı idi sizce?
EMEKLİ MİSİN VAY VAY, EYLEMCİ MİSİN VAY VAY, PROMOSYONLAR OLDU MU, HESAPLARA YATTI MI?
Geçtiğimiz haftalarda, kırmızı bankanın emeklileri banka genel müdürlüğünün önünde verilmeyen “Bayram ikramiyelerimizi ve promosyonlarımızı istiyoruz.” diye eylem yapmayı planlıyorlardı, ama son gün 4.Leventte kaymakamlığın izin vermemesi üzerine, Beşiktaş meydanındaki bir parkta toplanıp, durumu protesto ettiler. Sadece 10 kişilik sembolik bir grubun genel müdürlüğe araba ile giderek dilekçe vermesine izin verilmiş.
Tabii ki çok fazla ses getirmedi, ulusal medyada çok az gündeme gelebildi, atılan taş ürkütülen kurbağaya değmedi. Halbuki, toplantı ve gösteri hakkı, anayasal bir haktır, önceden izin alınmadan silahsız, saldırısız her tür protesto gösterisi düzenlenebilir. Yerel makamlara haber verilmesinin mantığı o güzergahtaki trafiğin düzenlenmesi ve katılımcıların güvenliğini sağlamak açısından önceden bilgilendirmedir.
TEMEL HAKLARINI BİLMEK VE SAHİP ÇIKMAK
Ortada meşru bir eylem varsa, izin alınmasına anayasal açıdan gerek yoktur, önemli olan yapılan işin hukuki meşruiyetidir, yoksa makam sahiplerinin keyfi aldığı yasaklamaların ne kadar kanuni olduğu tartışmalı, ama hukuki açıdan meşruiyeti olmadığı çok açık olan uygulamalardır.
Doğrusu o eylemin genel müdürlük önünde yapılması idi. Diyelim polis müdahale etti, bu sizin sesinizi duyurmanız, gündeme gelebilmeniz için bulunmaz bir fırsattır. Haklarını aramak için 20-30 yılını verdiği bankanın önünde basın açıklaması yapan yaşlı başlı insanlara polis müdahalesi, kamuoyu açısından hem o kararı alan mülki amirleri, hem de bankayı zor durumda bırakarak, kamuoyu nezdinde mahkum edecektir.
Zaten eylem öncesi medya aranarak, büyük ihtimalle müdahale edileceğinin belirtilerek, muhabir ve kamera gönderilmesi istendiğinde, medya kuruluşları bunu geri çevirmeyecektir, çünkü sessiz olaysız eylem haber bültenlerinde yer bulamaz.
ETKİN EYLEM YAPMA SANATI
Diyelim polis izin vermedi, hemen pasif direnişe geçin, şiddetin hiçbir surette tarafı olmayın, korkmayın polis sizi dövmez, dağılmazsanız gözaltına alabilirler, alsınlar, otobüste bir süre oturtulursunuz, daha sonra karakolda nezarette birkaç saat bekletilip, aynı gün serbest kalırsınız. Korkmayın hapse girmezsiniz, çünkü ortada bir suç zaten yok, birkaç saat de nezarette kalmak size çok sorun olmaz.
İlk hafta sloganlı eylemi yaptınız dağıtıldınız, ikinci hafta mesela pazartesi, öğle arası olan 11:30-14:00 saatleri arasında, tam öğlen giriş ve çıkış saatlerinde, ama her hafta aynı gün tekrarlanacak şekilde, portatif sandalyenizi alıp, genel müdürlüğün önündeki otoparka veya parkın kenarına oturup, sessiz eylem yapın, A/4 kağıtlara mesajlarınızı yazarak göğsünüze, sırtınıza bantlayabilir veya elinizde tutabilirsiniz. İstanbul’daki emekliler bunu yaparken, aynı anda her ilde, o ildeki en büyük şube olan merkez şubelerin önünde bu ritüel her hafta aynı gün tekrarlanabilir. Artık havalar da ısınıyor, dışarıda biri iki saat kalmak sizi hasta etmez nasıl olsa…
ÖLMÜŞ EŞEK, KURTTAN KORKMAZMIŞ
Bu tarz bir pasif direniş 2-3 kez tekrarlansa, ikinci ayına kalmaz mutlaka yönetimin pes edeceği ve ödemeleri geriye dönük bile yapacağı garantidir. Gelen müşterilere, “biz eski personelimize bunu reva görüyorsak, size neler yaparız kimbilir.” mesajı, aktif çalışan personele de “eğer bizden emekli olursanız, başınıza gelecek bunlardır.” mesajının her hafta tekrarlanmasına, aklı başında hiçbir üst yönetim ve patron göze alamaz.
Ama bu önerdiklerimi yapmaktan aciz ve korkanlar sadece söylenip, hayıflanmaktan öteye gitmedikleri sürece kimse size oturduğunuz yerden hakkınızı teslim etmez. Hatta patronlara seslenerek yalvar yakar, yağcılıkla karışık hakkını isteyenler, ancak patronlarını gevrek gevrek gülümsetir, eğlendirir.
ÇALIŞIRKEN KORKAN, EMEKLİ OLUNCA NİYE KORKAR?
Çalışanların sendikalaşma ve haklarını aramaktan, işten çıkarılma korkusu ile uzak durmaları, bir nebze anlaşılabilinir, ancak emekli olmuş bir kişinin bankadan korkmasının geçerli mazereti olamaz, korkmayın banka sizin emekli maaşınızı vermemezlik edemez, öyle bir hakkı da, yetkisi de yok.
“40 yaşın üzerindekiler beni okusa da anlamaz, o yüzden ben gençlere sesleniyorum .”şiarının geçerli olduğu bugünlerde, bu önerdiklerimin banka sandık emeklilerince hayata geçirileceğine pek de inanmamakla birlikte uyarı ve öneri görevimizi yapmak için bunları kaleme alıyoruz. Umudumuz gençlerde ve gönlü, cesareti, azmi genç olanlarda…
BANKA BENİM, EMEKLİ BENİM!
Banka yönetimi, “ İyi de, size ne kardeşim, alan razı, veren razı, siz emekli bile değilsiniz, sizin hesabınıza giren çıkan, tek kör kuruş, bile yok, size bol bol seyretmek düşer, banka benim, personel benim, emekli benim, dal benim, yaprak benim, kan benim, damar benim !” de diyebilir, aslında bir açıdan haklı da olabilir, ama huyumuz kurusun, nerede bir adaletsizlik var sessiz kalamıyoruz, kafamızı kuma gömemiyoruz, mazlumu, mağduru, güçsüzü; zalime, haksıza, güçlüye karşı savunmayı görev biliyoruz.
PEYGAMBERSİN DE, ÜMMET Mİ KORUYACAKSIN?
Bütün kötü alışkanlıklarımızı bıraktık, ama bunu bırakamıyoruz, hatta savunduklarımız yeri geliyor bize küfrediyor, ama “iyilik yap denize at, balık bilmezse, Halik(Tanrı) bilir.” derler ya, biz de o prensiple hareket ediyoruz. Takdir edenleri, az da olsa, tabii ki biliyoruz, zaten onların hatırı için yazıyoruz.
GODOT KADAR BAŞINIZA TAŞ DÜŞSÜN
Emekçinin, emeklinin hakkını gasp edenler, üç kuruşluk katkıyı onlara çok görenlerin hepsinin başına Godot kadar taş düşsün, onlar sanki hiç emekli olmayacak gibi davranıyorlar, ama nasıl keyfi olarak tüm şubelere fazla mesai yaptırıp, hiç ödeme yaptırmayan genel müdür yardımcısı, işten atıldığında, kendi isteğiyle yaptığı fazla mesai için eski bankasına dava açmışsa, aynı akıbet hepsini beklemektedir.
Her çalışan, mutlaka bir gün işten ayrılmayı ve emekliliği tadacaktır.
Gürcan KONUR
Eski Bankacı, Emekli Namzeti, EYT Mağduru