Hanife Fişek

Bankacılar Neden Siyah Giyer

2014 yılının Temmuz ayı başında 16 yıllık bankacılık hayatım sona ererken ne iş yapmak istediğim konusunda kesin bir fikrim yoktu ama ne yapmak istemediğim konusunda oldukça nettim.

Sabah erken saatte çocuklarımı uykulu halde evden çıkarıp alelacele okullarına bırakıp, mesaiye yetişme stresine gireceğim bir iş istemiyordum.

Akşam saat kaçta biteceği belli olmayan emrivaki toplantılarla günlük akışımı, planlarımı bozan keyfi yönetimlere bağlı bir iş istemiyordum.

Bana göstermelik sorumluluklar ve ünvanlar verip hiç bir yetki vermeyen, uzaktan kumanda ile yönetilen bir robot gibi davranmamı bekleyen yöneticilerle çalışacağım bir iş istemiyordum .

Şubeme akıl ve mantık dışı , rasyonel olmayan hedefler verip, onları gerçekleştirebileceğim bir ortamı, insan kaynağını, ürünleri ve araçları bana sunmayan bir kurumda çalışmak istemiyordum.

Her maaş zammı ve prim döneminde , üst yöneticimin kendisi ile daha sıcak dialoglar kuran, kendisine daha yakın duran iş arkadaşlarıma daha cömert davrandığını farkedip demotive olacağım, adaletsiz bir ücretlendirme politikasına sahip iş ortamında bulunmak istemiyordum .

Kurumuma davet ettiğim, binbir emekle kazandırdığım, hizmet verdiğim müşterilere beni mahcup edecek uygulamalar , kararlar geliştirip , müşteri karşısında beni zor duruma düşüren karar alıcılara sahip bir kurumda çalışmak istemiyordum.

Astıma, üstüme, eşitime dahi güveneneyeceğim , sürekli dedikodu üreten, şeffaf davranmayan, güven vermeyen iş arkadaşları ile dolu bir kurumda yer almak istemiyordum.

Mesleki bilgimi, tecrübemi, yönetim becerilerimi hafife alan, takdir etmeyi bilmeyen, değersizleştiren, özgüvenli duruşumu sindiremeyen, iletişimi bozuk ya da hiç olmayan yöneticilere bağlı çalışmak istemiyordum …

İşte bu sebeplerle , bu kadar isteksizlik biriktirmeme sebep olan Bankacılık sektöründe, yeni bir kurumda yeni bir iş asla aramadım, sormadım… En iyisinde bile bu sorunların bir kısmını yaşayacağımı az çok biliyordum.

Ne istediğini bilmek kadar ne istemediğini bilmek de insana yardım edebilir çoğu zaman. Seçenekleri elersiniz. Ben de bu yöntemle kendime sora sora ne istediğime dair daha net cevaplara ulaştım zamanla.

İnsanlara yardım edebileceğim, sadece doğruları söyleyerek ilerleyebileceğim , istediğim zaman, istediğim yerde, istediğim kadar çalışabileceğim , kimseye hesap vermeden özgür olabileceğim, maddi açıdan kendi kararlarımı kendim vereceğim bir iş benim için daha uygundu. Böyle bir işi hiç aramadım, çünkü böyle bir iş aranarak bulunmaz… Belki de yoktur . Böyle bir işi ancak kendiniz yaratabilirsiniz. Bunun için maddi ve manevi çeşitli bedeller ödemeyi de göze almanız gerekir.

Sonuç olarak, bu kararlarım sonucu bir şey farkettim . Artık dolabımda yıllardır biriken iş kıyafetlerimin çoğunu bir daha asla giymeyecektim. Çoğu koyu renk, çoğu siyah renkte etekler, ceketler, pantolonlar, bluzlar… topuklu ayakkabılar ve çantalar. Orada öylece kaldılar. Çalışırken onlar için de ne çok bedel ödemiştim oysa… Bankacı şıklığı uğruna, maaşımdan önemli bir bölümü giyime ayırmıştım ister istemez yıllarca . Günlük hayatta, durduk yere asla giymeyeceğim resmiyette giysiler , bir anda çöp oldular gözümde . Normal hayatta bir kot, bir tshirt, bir spor ayakkabı ile gidemeyeceğiniz yer pek yoktur. Bunun rahatlığını bile unutmuşum bankada çalışırken, tekrar hatırladım ayrılınca.

Siyahı severim ama….Şıktır, asildir, ciddidir. Zayıf gösterir. Her şeyle uyar. Bankacılar arasında da çok tercih edilir, göze batmaz, dikkat çekmez, klasiktir .

Diğer taraftan, siyah aslında bir matem rengidir. Yaşama sevincinin olmadığı anlarda giyilir. Üzüntüyü, acıyı, çaresizliği gösterir. Gece gibi, tüm renkleri yutar, aslında siyah bir renk değil renksizliktir .

Yıllardır burada kırmızı, mavi, yeşil, sarı, bordo vs. diyerek banka logolorındaki renklere atıfta bulunarak aramızda dertleştik , gerektiğinde bankaları eleştirdik, uyardık. Paramedya yaklaşık 15 yıldır bu sektör çalışanlarının sorunlarını yazıyor, duyuruyor . Ama ilk kez bankacılar kendileri için kendi bankalarına daha görünür bir “ mesaj” vermeye hazırlanıyorlar. 1 Şubat’ta bankacıların her zaman giydiği “ siyahların “ ilk kez bir anlamı olacak . O gün ilk kez siyahlar tüm bankaların rengini yutacak , üste çıkacak. Bankacılar ilk kez bu kadar “ görünür “ olacak . Maddi ve manevi olarak daha iyi koşullarda çalışmak isteyenler o gün bilinçli olarak “ siyah “ giyecek . Siyahlar o gün ilk kez dile gelecek.

Dün olduğu gibi bu gün de konuşmaya korkanlar , susanlar olacak . O yüzden onlar siyah giymekten kaçacak, en renkli giysilerine sarılarak saklanacaklarını sanacaklar belki ama işte asıl o gün onlar göze batacak . Bu sektörün sorunlarına kör, dilsiz olanlar asıl o gün ortaya çıkacak. 1 Şubat’ta neden siyah giyileceğini “bilmemek ayıp DEĞİL , giymemek ayıp” olacak. 1 Şubat’ta 1 gün dik bir duruş gösterebilenler belki de kendi kaderlerini yeniden çizecekler. Biz daha ölmedik , buradayız , insanız , hakkımızı verin, bizi görün diyecekler . Bankalar bu sessiz, karanlık çığlığa kulak verseler iyi ederler . Çünkü duyulmayan her çığlık daha büyük acılarla kendini gösterir. Dilerim bankacılar o duruşu sergileyecek, üst yönetimler de bunu görecek cesareti gösterebilirler. Unutmayın , sessiz iletişim bazen sözlerden bile daha etkilidir .