Burak Özdoğan

Cevap Belli Oldu: Götürdü…

yazar:

kategori: ,

En azından yatırımcıları açısından durumun benim perspektifimden görüntüsü böyle… Her ne kadar iyimser bir bakış açısı içerideki yatırımcılara daha düşük değerlemeden pay arttırma imkanı tanınmış olabilir gibi bir yaklaşımı da olası kılsa da eminim hiçbir yatırımcının hayali bu değildi. Getir üzerinden şirket değerlemelerinin ne kadar sübjektif olduğuna dair tartışmayı başlattığımız yazıdan bir hafta geçmeden Financial Times’a Getir’in 500 milyon dolarlık yeni bir yatırım turunu tamamlamak üzere olduğu haberi düştü. Haberin çarpıcı kısmı Getir’in bu yatırımı 2,5 milyar dolar değerleme üzerinden alacak olmasıydı.

Nasıl yani? 1 yıl önce 11,8 milyar dolar değer biçilen şirket 1 yılda 2,5 milyar dolara mı düştü? Üstelik bu süreçte haberdeki 500’ü de sayarsak toplamda 2,3 milyar dolar yatırım almış bir şirketten söz ediyoruz… Ha unutmayalım, bu arada geçen dönemde Getir Türkiye’de ve dünyada rakip şirketlerden ve “farklı” sektörlerden şirket satın almaları da yaptı. Almanya’daki rakibi Gorillas’ı 1,2 milyar dolarlık bir anlaşmayla aldı ki Gorillas’ta satıştan bir sene önce 3 milyar dolar civarı bir değere sahipti. Anlaşılan sektörde sadece satılan ürünlerde değil değerlemelerde de ciddi kampanyalar oluyor…

Türkiye’de ise çok daha enteresan satın almalara imza attı. Örneğin e-ticaret sitesi n11’i satın aldı. Getir’in bu satın alma için ne kadar ödediğini bilmiyoruz. Ancak daha önce internete düşen haberlerde ilk ortaklık için 50 milyon dolarlık bir yatırım yapıldığı ve şirketin üçte birine ortak olunduğu duyurulmuştu. Üstelik bu satın alma, n11’in halka arz edileceği haberlerinden hemen önce gerçekleşmişti. Şirketin bu satın almayı neden yaptığını, tam olarak hangi faydayı elde etmeyi amaçladığını anlamamızı sağlayacak bir açıklamaya o zaman da şimdi de ben rastlayamadım. Belki de ihtiyaç duyduğu yüksek nakit akışını bu alternatif üzerinden desteklemeyi düşünmüştür. “Hazır halka arzı da konuşuluyorken!” Aman unutmayalım arada bir noktada Getir, Türkiye’de faaliyet gösteren araç paylaşım girişimi Moov’u da yaklaşık 23 milyon dolara satın almıştı.

Sektörün global olarak bu iş modeli özelinde ciddi sıkıntılar yaşadığı bir gerçek. Yani durum Getir’e özgü değil. Hatta söz konusu büyüklüğü ve yatırım alabilme kapasitesi olmasa batan girişimler kervanına katılması dahi söz konusuydu. Hem Avrupa’da hem ABD’de market teslimat işinde kalan rakip sayısı ciddi ölçüde azaldı. ABD’de “Fridge No More” ve “Buyk” kapandı.

Geldiğimiz noktada değerleme perspektifinden benim kafamdaki soru ya da sorular şöyle; Belli ki bu şirket değeri meselesinde ortada bir hata var.

  • Bu hatayı değerleme raporlarını hazırlayan profesyoneller mi yaptı?
  • Netice itibariyle şirkete ne kadar parayı ne kadar hisse karşılığında vereceğine yani değerlemenin ne olacağına karar veren risk sermaye şirketleri mi yaptı?
  • Yoksa çizdiği pazarın gelecek projeksiyonu ve gelecek nakit akış tahminleri ile doğrudan değerlemeyi etkileme gücüne sahip olan Getir’in kendisi mi yaptı?

Aslında bu soruların yanıtlarındaki ortak nokta iş modeli. Hızlı online market teslimatı iş modeli, birçok açıdan kusurlu ve başka kritik değişkenlere sıkı sıkıya bağlı. O değişkenlerden biri de güçlü nakit akışı. Bu girişimler pozitif net nakit akışı üretebilmek için hızlıca ölçeklenmek ve girdikleri pazara yayılmak zorundalar. Bunu yapabilmek için de belirledikleri dönem içerisinde ciddi miktarda nakit yakmak yani keseden yemek zorundalar. Çoğu girişimin kendi kendini finanse edebilecek bir yapısı olmadığına göre bu paranın geleceği yegane kanal yatırımcıların cebi oluyor. İşte birinci sorun burada. İş modeli yatırımcı parasına göbekten bağlı! Öte yandan pazarı geliştirebilmek, tüketicilerde bir davranış kalıbı oluşturabilmek ve karınca gibi çoğalan rakiplerden sıyrılabilmek için pazarlamaya da önemli miktarda nakit ayırmanız gerekiyor. Bu iki stratejik adım, söz konusu girişimlerin uzunca bir süre karlılığı bir kenara koyarak faaliyet göstermesini zorunlu kılıyor.

İşte dananın kuyruğu da tam olarak burada kopuyor.

Çünkü bir taraftan işletmeye sürekli para akması lazım, diğer taraftan o parayı harcadığınız müşteri kitlesinin sizi benimseyerek pazardaki yerinizi kalıcı hale getirmeniz lazım. Tüm bunlar olurken de ekonomik şartların, piyasaların ve siyasi atmosferin de size destek olması lazım. Yani her şey gerçekten yolunda gitmeli… Girdiğiniz ülkelerdeki büyüme ve parasal bolluk sürmeli, şehir yönetimleri sizi ve kuryelerinizi sevmeli, işçiler çok çalışmalı ama sorun çıkarmamalı. O arada teknolojinizi geliştirmeye devam etmeli, maliyet yapınızı optimize etmeli ve ufak ufak pozitif nakit akışına doğru işletmenin rotasını döndürmelisiniz. Bu arada yatırımlar yani para girişleri devam etmeli. Farkında mısınız liste uzuyor.

Listeyi alt alta koyunca bu şirketlerin değerlemelerinde yazdığım her bir maddeye yönelik oldukça ciddi riskler ne ölçüde değerlendirildi, gelecek yılların projeksiyonu yapılırken girilen ülkelerdeki ekonomik gelişmeler nasıl analiz edildi çok merak ediyorum. Şunu tekrar hatırlatayım, Getir bu birbirinden oldukça zıt değerleme rakamları üzerinden yatırımları 10-15 yılda almadı. Her ne olduysa sadece birkaç sene içerisinde oldu. “Yani nereden bilebilirdik ki!” pek geçerli bir yanıt değil.

Umuyoruz detayları açıklarlar ve biz de en azından gelecek girişimler açısından önemli dersleri daha somut olaylar üzerinden almış oluruz. Ancak önümüzdeki yıllarda da bu yüksek para yakma ihtiyacı duyan bol operasyonel maliyetli ve riskli girişimleri pek iyi şartlar beklemiyor gibi.