Dr. Ayhan Bülent Toptaş

Merkez Bankası Başkanları Ketum Mu Olmalı?

Geçen ay ortasında TCMB Başkanı Hafize Gaye Erkan’ın Hürriyet Gazetesi’nden Ahmet Hakan’a verdiği röportaj büyük yankı uyandırdı. Kamuoyundan pek çok farklı tepkiler geldi. Bu tepkilerin bir kısmı olumsuzdu. Bazı yorumlarda ise Türkiye’nin yetiştirdiği bir değerin üstüne gitmenin yanlış olduğu, Başkanın samimiyetle verdiği bu röportaja daha toleranslı   yaklaşılması gerektiği ileri sürüldü.

Birkaç ekonomi yorumcusu ise merkez bankası başkanlarının ketum ve hatta asık suratlı olmaları gerektiğini ileri sürdüler. Bu doğru değil. Çünkü merkez bankası başkanının ketum ve asık suratlı oldukları dönemler oldukça geride kaldı. Bundan otuz yıl öncesine kadar merkez bankası başkanları esrarengiz, asık suratlı ve ketum insanlar olarak tanınırlardı. Sır saklamak bankacıların önemli sorumluluklarından birisidir ve merkez bankaları da nihayetinde birer bankadırlar. Bu sorumluluk merkez bankası başkanlarında bir gizem ve öngörülemezlik havasının oluşmasına katkı sağlamıştır. İngiltere Merkez Bankası’nın 1921-1944 yılları arasında başkanlığını yapan Montagu Norman’nın “Asla açıklama, asla mazeret oluşturma!” sözleri ketum olmaya verilen önemi gösteriyordu. Norman İngiltere Parlamentosuna hesap vermeyi bile kabul etmemişti.

Diğer taraftan, 1987-2006 yılları arasında Amerika Birleşik Devletleri Merkez Bankası (Fed) Başkanlığı yapmış Alan Greenspan’e atfedilen “Eğer ne demek istediğimi anladıysanız ben kendimi yanlış ifade etmiş olmalıyım” sözleri de merkez bankacılığı iletişim tarihine geçmiştir. Bununla birlikte, 1990’dan itibaren Yeni Zelanda Merkez Bankası tarafından başlatılan enflasyon hedeflemesi uygulaması aralarında Fed’in de bulunduğu gelişmiş ülkeler merkez bankaları başta olmak üzere dünya çapında büyük kabul gördü. Bu gelişme ketumiyetin sonunu getirdi. Çünkü enflasyon hedeflemesi uygulamasında ekonomik aktörlerin merkez bankası yöneticilerinin ne yapmaya çalıştığını anlaması çok önemlidir.

Ketumiyetin sonunun gelmesini sağlayan bir başka neden de yine aynı yıllarda merkez bankasının siyasi otoriteden bağımsız şekilde çalışmalarının yaygınlaşmasıydı. Siyasi otoriteden bağımsız çalışmak doğal olarak merkez bankasının politikalarının hesabını vermesini gündeme getirmişti. Bu da şeffaflık prensibi çerçevesinde uygulanan politikaların kamuoyuna anlaşılır bir şekilde izah edilmesi gereksinimini ortaya çıkarmıştı.

Gelişmeler merkez bankası başkanlarının kamuoyu ile daha açık ve net iletişim kurmalarının yolunu açmıştır. Başkan, merkez bankasının kamuoyu iletişiminde ağırlıklı bir role ve öneme sahiptir.  Merkez bankasının kamuoyuna yönelik mesajları başkan tarafından aktarılır. Örneğin; Enflasyon Raporu veya TBMM Bütçe Komisyonu sunumları merkez bankası başkanı tarafından kamuoyuna sunulur ve medyanın soruları yine başkan tarafından yanıtlanır. Burada başkan kendi adına değil merkez bankası adına konuşur ve kurumsal bir dil kullanmaya özen gösterir. Bu tür formal iletişim kanallarının dışında kalan ve ortaya çıkan ihtiyaç veya gelen taleplere göre gerçekleştirilen konferanslar veya röportajlarda başkan daha fazla kişisel değerlendirmeler yapabilir.

Başkanın özel röportajlarının yaratabileceği sorunlar

 TCMB’nin eski başkanlarından Rüşdü Saracoğlu’nun Capital dergisinin ilk sayısında yayınlanan röportajını hala saklarım. Bu röportaj yapıldığında Rüşdü Saracoğlu TCMB’de dokuzuncu, TCMB başkanlığında ise altıncı yılını doldurmuştu. Söz konusu dergiye erişebilenlere bu röportajı okumalarını şiddetle tavsiye ederim. Çünkü güncelliğini hiç yitirmedi. Röportaja erişebilenler ne demek istediğimi anlayacaklardır. Son derece dolu bir içerik ve ders niteliğinde değerlendirmelerin yer aldığı bir sohbet. Bu noktada Saracoğlu’nun üstün yetkinliklerinin akademide ve TCMB’de kazandığı tecrübe ile birleştiği çok net bir şekilde görülüyor.

Saracoğlu gibi deneyimli ve yetkin merkez bankacılarının baş etmesi nispeten daha kolay olsa da özel röportajlar başkanlar için iletişim riskleri yaratırken basın danışmanı için de baş ağrısı nedeni olabilir. Kamuya açık ve onlarca ekonomi gazetecisinin bizzat izlediği, kurumsal dilin kullanıldığı sunumlardan sonra medyada farklı yorumlar, eleştiriler veya beğeniler ortaya çıkar. Başkan, bu noktada iyi anlaşılamadığını düşündüğü bazı konuları daha iyi anlatabileceği ve vurgulamak istediği mesajları iletebileceği bir gazeteciden destek almak isteyebilir. Ama burada kurumsal çerçevenin sağladığı güvenli ortamın dışına çıkılmaktadır. Öncelikle neden o gazetecinin röportaj için seçildiği üzerine spekülasyonlar ortaya çıkabilecektir. Ayrıca herkesi aynı anda bilgilendirmek varken bir kişinin herkesten önce başkanın görüşlerine ulaşabilmesi de farklı gerilimler yaratabilecektir.

Özel röportajda Başkanın elinde onlarca uzmanın veya bankanın kurullarının görüş bildirdiği bir enflasyon raporu, bütçe sunumu, ya da para ve kur politikası metni gibi tutunabileceği bir belge ya da çerçeve yoktur. Beklenmedik, zihnen hazır olunmayan bir soruya yanıt verebilmek alana çok hâkim ve tecrübeli olmayı gerektirir. Sosyal problemlerin ve dengesizliklerin yoğun olduğu bir toplumda yanlış kullanılan bir cümle ya da kelime başkanın röportajdan elde etmeyi beklediği daha iyi anlaşılma hedefine ulaşmasını engelleyebileceği gibi yanlış anlaşılmasına da yol açabilir.

Özel röportajda başkan mesajını doğrudan değil görüştüğü gazeteci aracılığı ile verebilmektedir. Bu da başkanın vermek istediği mesajın tam istediği gibi servis edilememesi riskini doğurmaktadır. Bunun nedeni, öncelikle, başkanın hedefinin doğru ve daha iyi anlaşılmak iken gazetecinin hedefinin ise haberinin daha fazla okunması olabilir.

Evet, günümüzde merkez bankası başkanları sabah 4’te kalkan, kimseye gülmeyen, öğlen yemeğini yalnız yiyen ve az konuşan yöneticiler değiller. Aksine, artık, bir merkez bankası başkanının iyi bir merkez bankacısı olmasının yanı sıra, iyi iletişim becerilerine sahip, insanları ikna edip yönlendirmeye yatkın ve bir o kadar da ihtiyatlı olması çok önemli.