Soner Gökten

Dolar Artacak mı?

2008 yılında,

Nobel Ödülü sahibi Richard Thaler ve hukuk uzmanı Cass Sunstein ‘Nudge (Dürtme)’ isimli kitaplarını yayınladılar.

Bu kitap, davranışsal ekonominin ana akım tarafından kabulü anlamında adeta bir milat oldu.

İnsanlar, her türlü psikolojik veya nörolojik önyargıyla, kendi çıkarlarına aykırı seçimler yapabilirler.

İşte bu nedenle politika yapıcılar, insanların ekonomik modellerin göz ardı ettiği irrasyonel seçimlerini önlemek için ‘seçim (karar) mimarisi’ oluşturmalı ve onları daha iyi karar almaya yönlendirmelidir.

Bunun yolu ise sınırlamalar, yasaklar veya cezalar değil,

‘İNSANLARI DÜRTMEKTİR’!

Peki, dürtme nedir?

Teorik olarak literatürde dürtme şu şekilde tanımlanır: Herhangi bir seçeneği yasaklamadan veya ekonomik teşvikleri önemli ölçüde değiştirmeden, insanların davranışlarını tahmin edilebilir bir şekilde değiştiren herhangi bir seçim mimarisi bileşenidir.

Bu açıdan dürtme emir değildir; tam tersine özgürlükçüdür.

Gelin bu tanımı örneklerle basitleştireyim.

Bir lise kafeteryasında öğrencilerin sağlıklı beslenmeleri ve meyve yemeleri özendirilmek isteniyor.

Abur cubur yasaklanabilir ancak bu yasak, özgür seçimi ortadan kaldırıcı bir yoldur.

Lakin abur cuburu yasaklamadan, meyveleri göz hizasına ve kasanın yanına koymak; öğrencilerin daha sağlıklı seçim yapabilmesine olanak tanır. İşte bu dürtmedir.

Veya uzunca yıllarca vergi teşvik ve indirimlerinin emeklilik tasarrufu için en iyi yol olduğuna inanılmaktaydı. Hâlbuki İngiltere’de ortaya çıkan veriler, vergi düzenlemelerinin tasarruf üzerinde sanılanın aksine çok az etkisi olduğunu ortaya koydu.

Bunun yerine tüm vatandaşlar otomatik olarak emeklilik fonuna kaydedildi ve onlara vazgeçme seçeneği sunuldu. Görüldü ki, milyonlarca kişi emeklilik sisteminde kalmayı tercih etti, yani seçti. İşte bu dürtmedir.

Anlayabileceğiniz gibi dürtme özgürlükçü bir seçim mimarisinin oluşturulmasına dayanıyor.

İş yeri idaresi, sağlık sistemi, sermaye piyasaları, bankacılık gibi birçok alanda dürtme yani özgürlükçü seçim mimarisi tasarımı politika yapıcıların önemli bir bileşeni olmuş durumda.

Takip eden analizlerimde bu kavrama sık sık değineceğim…

Lakin bu yazıda insanlarımızın Dolara olan teveccühü ile Merkez Bankasının dürtme kabiliyeti arasındaki ilişkiye değinmek istiyorum.

Geçmiş yıllarda uygulanan irrasyonel ekonomik politikaların,

Vatandaşlarımız nezdinde irrasyonel bir davranış şekli geliştirdiği aşikâr.

Nitekim

Reel pozitif faize dönüş ve Merkez Bankasının sıkılaşma politikasının devamına yönelik emarelere karşın insanlarımızda Dolar tutma eğiliminin devam ettiğini görüyoruz.

Yani, sıkılaşma ve enflasyonla mücadele gevşemeden devam ederse Dolarda reel olarak değer kaybı yaşanacağı halde kemikleşmiş önyargılar nedeniyle insanlar irrasyonel seçimde bulunuyor, buna inanıyor hatta tersini söyleyenlere tepki gösteriyorlar.

Kısaca TL’ye güvenmiyor ve Doları bir yatırım aracı olarak görmeye devam ediyorlar.

İşte bu nedenle net olarak söyleyebiliriz ki;

Merkez Bankasının dürtme kabiliyeti mevcut durum itibariyle azalmış!

Faiz artırımı, miktarsal sıkılaşma hamleleri ve açıklamalar TL’ye geçiş seçimi için halen yeterince etkili değil.

Diğer bir ifadeyle para politikası uhdesinde etkin bir seçim mimarisi tesis edilemiyor.

İşte bu nedenle Mehmet Şimşek, insanların halen Dolar alıyor olmalarına anlam veremiyor.

İşte bu ortamda, maalesef,

Dürtme gücünün; geçmişte yapılan hatalar nedeniyle,

‘Dolar Alın’, ‘Dolar 60 TL Olacak’, diyen kişilere altın tepside sunulmuş olduğu gerçeğiyle karşı karşıyayız.

İnsanlarımız, yerleşmiş önyargılardan beslenen ve etki gücünü kullanarak irrasyoneliteyi meşru kılan kişilerin iki dudakları arasına terk edilmiş vaziyette.

Hemen tekrar edeyim,

Bu çok bilenlerin yapmış oldukları hatalı dürtmelerden kaynaklı olarak onlara manipülasyon yapıyorlar demek ve/veya onlara karşı yargı merciini kullanarak soruşturma açmak ne doğru ne de etkin bir çözüm.

Bir kez daha ifade edersek olması gereken şey politika yapıcıların özgürlükçü seçim mimarisini tesis etmesidir.

Yani Merkez Bankasının dürtme kabiliyetini yeniden kazanmasıdır.

İşte bu yüzden nisan ayı faiz kararı önemlidir.

İşte bu yüzden Mehmet Şimşek ismi önemlidir.

İşte bu yüzden popülizm yapılmaması önemlidir.

İşte bu yüzden ekonominin siyasileştirilmemesi önemlidir.

Neticede, işte bu yüzden,

Merkez Bankasının sadece teknik olarak değil, davranışsal olarak da duruşu ve yaptıkları önemlidir.

Sözün özü, Merkez Bankasının DÜRTME gücünü geri kazanması gerekiyor.

Ve son bir kelam…

2010 yılından itibaren İngiltere öncülüğünde gelişmiş ülkeler ekonomik politikaların özgürlükçü seçim mimarileriyle uygulanması için ‘dürtme birimleri’ kurdular.

Bence bizim de bu tür bir birimi etkin şekilde hayata geçirmemiz gerekiyor.

Zira en basit örneğiyle, Dolarizasyon olgusu salt teknik değil davranışsal bir irrasyonalite olarak Türkiye gerçeklerinden biri olmuş vaziyette.

Sevgi ve vicdanla kalın…

Doç. Dr. Soner GÖKTEN